Anayasa Mahkemesi'nin (AYM), Balyoz Davası ile ilgili verdiği ihlal kararı, Türk yargı sistemi açısından dönüm noktasıdır. "Türkiye İnsan Hakları Mahkemesi" misyonunu üstlenen AYM, yargıdaki yeniden yapılanmanın da kapısını aralamıştır.
Esasen, "bireysel başvuru hakkının" tanındığı 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği ve bu yönde AYM Yasası'nda yapılan uyarlama, "yargının üst katlarında" ciddi tartışmalara yol açmıştı. Bireysel başvuru sonrasında AYM'nin, "yüksek yargı için temyiz mahkemesine" dönüşeceği ileri sürülmüş, yer yer direnç gösterilmişti. Hatta Yargıtay kanadı, AYM için "Yüksek Mahkeme" denilmesine bile karşı çıkmış, Yüce Divan yargılamasının yerinin gözden geçirilmesi gerektiğini savunmuştu.
Yazının ilerleyen bölümlerinde kariyer çizgisi üzerine de değerlendirmeler yapacağımız Başkan Haşim Kılıç ise AYM'nin, yasama faaliyetlerinin denetiminden ziyade artan biçimde, insan hakları ihlallerinin giderilmesine yöneleceğini, mahkemenin kabuk değiştireceğini savunmuştu. Neticede, zaman Kılıç'ı haklı çıkardı. Veya Kılıç, AYM'ye farklı kimlik kazandırmak için dantel gibi dokuduğu stratejisinde bireysel başvuru hakkına özel bir yer verdi.
***
Bu noktadan sonra Yargıtay'ın takınacağı tutum ile kurumsal reform talebi daha fazla konuşulacaktır. AYM kararını takiben, Yargıtay'ın bilhassa ceza dairelerindeki rahatsızlık dikkat çekicidir. "
Biz işimize bakalım" diyenler azınlıkta, "
Kararımızın sonuna kadar arkasındayız. AYM temyiz müessesesi değildir" diyenler ise şimdilik çoğunluktadır. Her ne kadar AYM, Balyoz ile ilgili yeniden yargılama kararı verirken, "
delil değerlendirmesine girmediğini, bu işin Yargıtay'a ait olduğunu" söylemiş olsa da, 19 Haziran 2014'ten itibaren çok özellikli bir tablo ortaya çıkmıştır. AYM, Yargıtay'ı, "
temyiz kurumu" olmaktan "
istinaf ya da içtihat kurumu" olmaya doğru zorlamıştır. Önümüzdeki dönemde Yargıtay'ın nerede konuşlandırılacağı adli yargı sistemi için belirleyici olacaktır. Genel eğilim, ilk derece mahkemeler ve bölge adliye mahkemeleri zinciri içinde adli yargılamanın tamamlanması, Yargıtay'ın ise bir hayli küçültülerek sadece "
içtihat" oluşturan, "
akil yargıçlar kuruluna" dönüştürülmesi yönündedir.
***
Başkan Haşim Kılıç'a gelince... AYM'yi özgürlükçü çizgiye doğru taşıması, yargılamalarını "
insan onuru" üzerine bina etmesi, temel hak ve hürriyetler için "
son bir teminat" sağlaması sevindiricidir. Mesele, Kılıç'ın organize ettiği kararlar ve dışa açık beyanlarının, özünde sistem eleştirisini de aşar şekilde kişiselleşmesi, hedef ve beklentileri ile karışması, kırgınlık ve küslüklerle harmanlanmasıdır. Kamuoyuna yansımayan sohbetlerinde, "
Toplumsal barışa büyük hizmet ediyorum. Siyasetçiler ortalığı geriyor. TBMM üzerine düşeni yapmıyor. Arkalarını biz topluyoruz. Ne kadar kızarlarsa kızsınlar, tansiyonun düşmesine sağladığımız katkı için bize teşekkür etmeliler" mealinde görüşler serdettiği duyulmaktadır. Hatta
Ekmeleddin İhsanoğlu ismine rağmen, "Bana bir görev düşerse, sorumluluktan kaçmam" dediği de bilinmektedir.
Neticede... His ve kanaatler ne olursa olsun AYM, "
adil yargı" noktasında vicdanlarda karşılık bulan bir rol oynamaktadır. Bu rolün, güncel siyasi gelişme ve planlamalardan ayrışması da gereklidir. Sayın Kılıç'ın tarihteki yerini ve değerini bu iki faktör birlikte yazacaktır!