Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

"Yumurta kapıya gelme" prensibi ve çatı meselesi

Öylesine fantastik tartışmalara tanık oluyoruz ki, hele bunlar bir de siyasi fantezi ürünü ise iyice cazip hale geliyor. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde MHP lideri Sn. Devlet Bahçeli'nin ortaya attığı "çatı teorisi" de bunlardan biri. Sakın yanlış anlaşılmasın. Muhalefetin, Çankaya sürecine rekabetçi biçimde girme arzusuna, bunun için adına ister çatı deyin, isterseniz koalisyon, ortak aday çıkarma çabasına bir şey demiyorum. Ne kadar çok aday yarışırsa, demokratik katılım ne kadar artarsa, bundan ülke kazanır. Benim dikkat çekmek istediğim ilk husus, "yumurta kapıya gelme prensibi" ile ilgili. Yani, her şeyi son dakikaya bırakmaya ve ardından çaresizlik denizinde çırpınmaya dönük bir eleştiri.
Bu ülkede Cumhurbaşkanı'nı halkın seçeceği, bu seçimin Ağustos 2014'te yapılacağı yeni öğrenilmiş bir bilgi değil ki. Yıllar öncesinden belli. Muhalefet partilerinin Çankaya için hazırlık yapamaması, önereceği adayın seçilemeyeceğini görerek "suni ittifaklardan" medet umması o kadar üzücü ki.
Hani meşhur fıkradaki gibi... Temel'le Dursun ıssız bir adaya düşmüşler. Çaresiz bir haldeyken sahilde bir lamba bulmuşlar. Şans bu ya lambayı ovuşturunca içinden bir cin çıkmış. Ve her ikisine de bir dilek hakkı vermiş. Temel, "Annemi çok özledim" der demez, memleketinde bulmuş kendisini. Sıra Dursun'a geldiğinde, "Burada tek başıma çok sıkılırım. Temel anasını görmesin, geri dönsün" dileğinde bulunmuş.
Çankaya yolculuğunda muhalefetin hali bundan farklı mı? Değil aslında. "Kimin Cumhurbaşkanı olacağına millet karar verecek ama kimin olmayacağına bizim muhalefet karar veriyor." Tek stratejileri, varsa yoksa Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olmasın! Peki, "Kim olsun?" Bir, "siyasal mühendislik projesi" olsun. Eskiden bu işlere, devletin hakiki sahibi olarak imtiyaz taşıdığını düşünen çevreler soyunurdu. Asker, yargı, büyük sermaye ve bir kısım medya bir araya gelir, bir isimde karar kılar, önce siyasi parti liderlerine sonra Meclis'e dayatırlardı. Tuhaf olan, bu yöntemi bu kez demokratik yaşamın vazgeçilmez unsurları olan muhalefetteki siyasi partilerin de benimsemesi. Bir başka ifade ile Cumhurbaşkanlığı'na aday çıkarma faaliyetinin içine gizlenmiş, Çankaya yokuşunu kesme manevrasına girmesi.

***
Bir bu kadar garip olan da muhalefetin hâlâ eski Türkiye'de ve eski taktiklerde ısrar etmesi. Bir taraf, "Yeni bir sistem, yeni bir Türkiye" derken, diğer taraf inatla, "Eski sistem, eski Türkiye" diye ısrar ediyor. Haa, Yeni Türkiye'nin sorunları yok mu? Var. Demokratik çıtayı yukarı çekmeli mi? Evet. Endişeli milliyetçiler ile endişeli kentlileri ikna etmeli, modern muhafazakârlara teminat olmaya devam etmeli mi? Kuşkusuz evet. Kürtleri, Alevileri daha kapsayıcı bir devlet yaklaşımı sergilemeli mi? Tabii ki evet.
Ama bütün bunlar, masa başı senaryolarla değil, milletten gerçek manada destek bulan siyasi kadrolarla gerçekleştirilir.
Unutmadan, 2002'den bu yana, CHP ve MHP'nin oy toplamı, bir AK Parti etmedi. 30 Mart'ta da bu gerçek değişmedi.
Özetle... Temeli sağlam olmayan, harcı milletçe karılmayan binanın çatısı çökmeye mahkûmdur!
NOT: Yarın "Anneler Günü!" 43 yaşındayken hayatını kaybeden annemi rahmet ve dua ile yad ediyor, annelerin ellerinden öpüyorum...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA