17 Aralık 2013'ten bu yana tanık olduğumuz olaylar Türkiye açısından tam anlamıyla "sistem testine" dönüştü. Devlet yönetiminin "güçlü ve zayıf" yönleri gün gibi ortaya çıktı. Özellikle güvenlik ve yargı bürokrasisinin "kırılganlıkları ve denetim açığı" ilk kez sorgulanmaya başlandı. Tabii "devletteki tek tipleşme riski" ve beraberinde getirdiği sorunlar da sarsıcı biçimde anlaşıldı. Demokratik yapıda, sandığa varmadan önceki aşamalarda hesap verebilirliği sağlayan mekanizmaların eksikliği de görüldü. Cumhurbaşkanı'nın, mevcut anayasal sistemdeki dengeleyici gücünün sınırları ile Çankaya üzerinden siyasi cephe açma girişimlerinin ağırlığı ölçüldü.
***
Ve ülkenin geleceği açısından hayati önem taşıyan "
Çözüm Süreci" de büyük bir sınavdan geçti. İç siyasi huzursuzluk, hukuki belirsizlik, bölgesel tedirginlik ortamına rağmen çözümde ısrar edilmesi, sinsi planların az hasarla atlatılması ise kritik bir dönüm noktası oldu.
Bugünkü toz duman ortamında, yakından ilgili bir avuç insan dışında kim, ne kadar Güneydoğu'ya odaklanabiliyor ki?
Oysa kurgulanmış kayıtlar üzerinden öylesine ilginç ataklar gelişti ki...
Örneğin, İmralı... Türkiye'nin, Öcalan üzerinden yürüttüğü sürecin en hassas yanı, doğrudan dış müdahaleye kapalı olması. Evet, Kandil ve Avrupa ayağı dış etkiye fazlasıyla açık. Ama o güçlerin İmralı'ya ulaşması mümkün değil. Hal böyle iken 15 yıl önceki ifade kayıtlarının, bölüm bölüm sızdırılması manidar! "
İmralı'yı manipüle edemiyorsan, İmralı'nın Kürt tabanı üzerindeki etkinliğini kır!" şeklinde özetlenebilecek bir strateji bu.
Eş zamanlı olarak... MHP ile ilgili haberlerin ekranlara yansıma biçimine ve süresine ilişkin "tape"lerin servis edilmesi de mühim. Yani... MHP'lileri de oyuna katma, gerilimin parçası haline getirme arayışı!
Kısaca... Çözüm Süreci'nin enerjisini azaltacak, arkasındaki siyasi iradeyi örseleyecek, Kürt-Türk karşıtlığını tetikleyecek denemeler alttan alta sürüyor.
***
Bu arada, yürüyen sürecin hukuki çerçevesinin netleşmesi de talep ediliyor. Nitekim BDP'liler bir süredir, "
İmralı'ya gidenler için yasal güvence verilmeli" tezini savunuyor. Çözüm inisiyatifi alanlara yarın "
terör örgütü davası açılmaması" isteniyor.
Zaten dikkat edilecek olursa, BDP'nin sahadaki siyasi argümanları 5 ana konu etrafında gelişiyor:
"Görüşmelerin hukuki zemini, KCK'lıların tahliyesi, yerel düzeyde yönetme kapasitesinin artırılması, Kuzey Suriye (Rojava) ile yakınlaşma, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile dirsek temasını koruma!"
Zaman zaman sertleşen söyleme karşın, süreci baltalayacak bir adım atılmaması dahi bu aşamada bir kazanım. BDP heyeti hâlâ, İmralı-Kandil dengesini korumaya çalışıyor. Kandil de konjonktürü kullanma hırsını "
şimdilik" kaydı ile frenlemek zorunda kalıyor. Kürt diyasporasının süreci içselleştirmesi de bir şans olarak karşımıza çıkıyor. Hele hele PKK'lı 3 kadının Paris'te öldürülmesi olayına ilişkin iddialar bu kadar gündemde iken... Hem BDP'de hem de Avrupa'daki Kürt aktörlerde Paris suikastının, "
paralel yapı operasyonu" olduğu kanaati hâkim. Bu yüzden Hükümet'e ve MİT'e doğrudan yüklenmiyorlar!
Netice itibariyle... Fırtına dindiğinde, devlette yeniden inşa dönemi başlayacak!