Başbakan'ın, "siyasal mühendislik" üzerine kurulu planlara ne kadar mesafeli durduğu artık iyi biliniyor.
Örneğin, seçimlerin zamanında yapılması temel ilke olma özelliğini hâlâ koruyor. Üç dönem kriterinden taviz vermeyeceği, AK Parti Tüzüğü'nden yorum üretmeye çalışan vekillere, "Geçin bunları" dediği de sıkça duyuluyor.
Geçtiğimiz yasama döneminde geliştirilen en çarpıcı formül, 2014'te yapılacak seçimlerle ilgiliydi. AK Parti'nin hukukçu kurmayları Anayasa'nın 127'nci maddesinden hareketle, bir fikir yürütmüşlerdi.
Buna göre, 2015 yazındaki genel seçimler öne alınır; diyelim ki 2014 sonbaharına çekilirse, 2014 martındaki yerel seçimler de otomatik olarak ötelenecekti. Yani, önce Ağustos 2014'te Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak, Ekim 2014'te ise genel ve yerel seçim sandığı birlikte kurulacaktı. Eğer Tayyip Erdoğan, Çankaya'ya aday olursa, Başbakanlığı bırakması gerekmeyecek, kısa süre sonra gerçekleşecek iki önemli seçimde partinin adaylarını belirleme gücünü de koruyacaktı. Aksi takdirde, genel seçimler vaktinde yapılırsa AK Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlık için bir geçiş dönemi ortaya çıkacak, bu sürecin yönetimi hem parti dengeleri hem de devletin zirvesi bakımından güçlükler yaratacaktı.
Lafı uzatmayalım... Başbakan, ince siyasi hesap gerektiren yaklaşımlara yeşil ışık yakmamıştı.
***
Lakin... Siyasi kulisler yeniden hareketli.
Yerel seçimlerde aday belirleme çalışmalarının başladığı bugünlerde, bu kez bir başka formül tartışılıyor. O formülün perde arkasında ise belediye başkanlıklarına aday gösterilecek bakan ve milletvekilleri ile olası kabine değişikliği beklentisi yatıyor. Başbakan'ın, büyük illere talip olabilecek bakanlarına, anayasal açıdan zorunlu olmasa da koltuğu bırakmaları gerektiğini söylediği belirtiliyor.
Parlamentodaki AK Partili vekil sayısını azaltacağı için yerel yönetim adaylığına yakın zamana kadar pek sıcak bakılmazken, şimdi kapı aralanması bir başka ihtimali gündeme taşıyor.
"
Acaba genel seçimle, Cumhurbaşkanlığı seçimi aynı takvimde birleştirilebilir mi?"
Bu projenin fikir babalarına göre Başbakan, halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçecek.
Haziran 2014-Ağustos 2014 arasındaki Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası döneminde Başbakanlık'tan istifa etmesine gerek olmayacak. Parti ile bağını kesmeden, geçiş dönemi bırakmadan, genel seçimlerde milletvekili adaylarını belirleyecek ve Türkiye fiilen "
Yarı Başkanlık Sistemi'ne" geçecek.
Başta da dedim ya Başbakan, siyasette kalıcı ilkeler yerleştirmeye çalışan, kan tazelemesini önemseyen ve çok zorunlu olmadıkça temel ilkelerle oynanmasına izin vermeyen bir lider.
Gel gör ki... Siyasette, 2014 sancısı daha bugünden dışa vuruyor. En az 2007'deki Cumhurbaşkanlığı seçimi kadar yapısal gelişmeler üzerine kafa yoruluyor.
Ama şimdilik Başbakan'ın mesaisini yerel seçimlere odakladığını, seçmenin yüzde 80'ini temsil eden 30 büyükşehri kazanma stratejisine kafa yorduğunu söyleyebiliriz.
Mart 2014'te yüzde 50 oy tabanının korunması da öncelikli hedef. İşte bu hedef doğrultusunda, deneyimlerden hareketle bir karar daha alındı. Halihazırdaki başkanların karşısına "
aday adayıyım" diye bazı isimlerin çıkmasına ve birbirini yıpratmasına geçit verilmeyecek. Aday adaylığı, partinin anket çalışmaları ve yetkili kurullarının tercihi ile şekillenecek. Ve belirlenen aday ilan edilecek!