Öyle çok şey söylendi ki...
Usûl, yer yer esasın önüne geçti. Farklı iddianameler aynı dava sepetinde toplandı. Gizli tanıklar dinlendiği kadar diğer tanıklar dinlenmedi. Lehte deliller yeterince değerlendirilmedi. 26. Genelkurmay Başkanı Yüce Divan'da yargılanmadı...
Ama...
Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana, darbe zihniyeti ile en büyük hukuki hesaplaşma da yaşandı. Belki...
Ana aktörleri tam manasıyla gün ışığına çıkaramadı, faili meçhul cinayetleri aydınlatamadı, derin devleti her yönüyle deşifre edemedi.
Yine de...
Duyulan, bilinen ama bir türlü önlenemeyen ağları çökertti.
Tabii...
Hakimler rahat bırakılmadı.
Dava siyasallaştırıldı.
İzler birbirine karıştırıldı.
Kurunun yanında yaş da yakıldı.
Buna rağmen...
Ergenekon yargılamasında kesin konuşmak için hâlâ erken.
Nedenine gelince...
Elimizde; iddianame ve ek klasörlerin yanında sadece mahkemenin kısa kararı var. Hele bir gerekçeli kararı görelim. Örgüt bağlantısının nasıl kurulduğunu, hangi delillere dayandırıldığını, birbirinden ayrı gibi gözüken isimlerin nasıl amaç birliği içinde hareket ettiğini iyice bir anlayalım. Ondan sonra yorumlanacak, anlatacak çok şey var. Bu aşamada sadece iki hususun altını çizmek yararlı olabilir:
1- Ergenekon yargılama sürecindeki kimi mağduriyetlerden, kahraman çıkarma çabası nafiledir.
2- Evet, bunun Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, AİHM aşaması da var. Lakin bir yanılgıya kapılmamak lazım. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay kararlarının temyiz makamı değil. Bireysel Başvuru yolu ile baktığı hak ihlâlleri dosyalarında bugüne dek verdiği emsal kararlar, büyük beklenti içine girilmemesi gerektiğine işaret etmekte!