Emek ve Dayanışma Günü. "Birbirini Yeme ve Çatışma Günü'ne" dönüştürülüverdi. Konu sadece, 1 Mayıs ve Taksim Meydanı olsaydı, tablo karmaşık sayılmazdı. 1 Mayıs'ı bayram ve resmi tatil ilan eden, Taksim'i işçiye açan bir iktidar, bu kararlarından dönmediğine göre, asıl mesele ne?
"Geleneksel sistem karşıtlığı, kategorik isyan, marjinalliğe sığınma güdüsü..."
Fikri zayıflığın şiddetle dışa vurumu. Şiddete, şiddetle karşılık veren kamu gücü.
"Türkiye'de sınıf bilincine dayalı işçi topluluğu var mı?" Hayır.
"İstanbul'u yangın yerine çevirenler gerçek sendikacı mı?" Hayır.
"1 Mayıs olaylarının emeğin hakkını teslim etme, gençlere istihdam, kadınların üretime katılması" gibi boyutları var mı? Hayır.
Peki, kim bunlar?
Polis ve istihbarat kayıtlarına göre değişik görüşlerden organize birkaç bin kişi.
Onlar; 1 Mayıslarda, Akil İnsanlar Heyeti'nin gezilerinde, üniversitelerde... Her fırsatta her yerdeler. "Demokratik tepki" maskesi altında "faşizan duygularını" tatmin etmekteler.
1 Mayıs saldırganları ve benzerleri üzerinde yapılmış "sosyolojik bilimsel çalışma", "zıt kutuplara savrulanlara ulaşma reçetelerimiz" öylesine eksik ki. Elde sadece o kişilere "provokatör" gözlüğü ile bakan güvenlikçi anlayışın izleri var.
Demem o ki... Bu grupları asla meşrulaştırmayalım. Ama onları bu hale getiren nedenleri, ilişkileri analiz edip, bir çözüm de onlar için geliştirelim...