Dantel gibi işlenen çözüm sürecinin ikinci aşamasındayız. Sürecin ilk aşaması Nevruz sırasında tamamlandı. İmralı'nın çatışmasızlık çağrısı, silahların değil fikirlerin konuştuğu dönemin başladığını kabul etmesi, ilk aşamanın kritik kilometre taşlarıydı. İkinci aşamanın geçilmesi ise terör örgütü mensuplarının ülkeden çıkışına endeksli. Üçüncü aşamada "silahtan arındırma ve günlük hayata uyum" planı uygulanacak. Asıl zorluk da burada yaşanacak. Zira "örgütlü suçlarla bağlantılı topyekûn cezai durum değerlendirmesi gerekecek."
Çözüm sürecini yöneten "beyin takımı" farklı açılardan analiz yapmayı sürdürüyor:
1- Toplumsal destek boyutu.
2- Siyasi partilerin tutumu.
3- Kandil'in ve küresel aktörlerin alacağı pozisyon gibi...
***
1- Başbakan'ın açıkladığı "
Akil insanlar" modeli; sözü dinlenecek, güven verecek isimler üzerinden çözüm sürecinin içselleştirilmesine dönük bir hamle. Ülkenin doğusu ile batısını, kuzeyi ile güneyini buluşturacak, soru işaretlerini kaldıracak, vazgeçilmez değerleri kayda geçirecek, siyaset kurumuna doğru sinyaller verecek bir mekanizma. Tamamen sivil ruhlu, farklı kesimlerin duyarlılıklarını gözeten, objektif tutum sergileyen kanaat önderleri, aynı zamanda çözüm sürecinin sigortası olabilir. Yüzde 60'a yaklaşan toplumsal desteğin, kısa devre yaratacak alanlarını izole edebilir.
2- Parlamento'da temsil edilen partilere gelince...
Makul konu, "
bilgilenme ihtiyacı."
AK Parti, "
Terör örgütü silah bırakmanın eşiğinde. Böylesi hassas süreçte 24 saat beyaz geceler olmaz. Şeffaflık tamam ama 24 saat hava raporu gibi bilgi verilemez. Bir yere kadar gizlilik kaçınılmaz" diyor.
"
Sürece ortak olmak istemeyen, sessizliğin gücüne sığınan"
CHP, önceki gün 15 maddede sıraladığı şartlarla yeni bir atak başlattı. Dikkatleri, çözüm sürecinden ziyade, parti içi önceliklerin peçelenmiş hali üzerinden demokratikleşme adımlarına çevirmeyi denedi. Ama hâlâ, "
Dağdan inmenin" nasıl olabileceğine ilişkin somut önerilerini ortaya koymadı. CHP'nin dilinde, "
toplumsal uzlaşma" gibi sihirli ama içi doldurulmayan bir ifade var, o kadar.
MHP yönetiminin, "
vur de vuralım öl de ölelim" sloganına prim vermesi, bir manada "
tabanımı tutamıyorum" sancısının yansıması idi. Sürece karşı duran kitlelerin tepkisini siyasal olarak filtre eden ve dışa vuran MHP, giderek bu rolü oynamakta güçlük çekiyor.
BDP ise şimdilik "
Aman bir aksilik çıkmasın" çabası içinde, ilk defa siyasal muhatap alınma şansını kullanıyor.
3- Önümüzdeki dönemde İmralı'dan çok Kandil ön plana çıkıyor. İran ve Suriye'den füze sistemleri temin ettiği bilinen Kandil kanadının hem bu kapasiteyi kullanma hem bölgesel belirsizlerden yararlanma hem de 2014 seçimlerine kadar silahın gücüne yaslanma niyetinde olduğu anlaşılıyor. Sürece, zoraki "
evet" denmesi, asıl riski ortadan kaldırmıyor. Bölgesel şer odakları yeniden devreye girmeden önce Kuzey Irak'a geçecek PKK'lıların silah bırakıp mümkünse ülkeye dönmelerine kapı aralayacak yasal adımların atılması büyük önem taşıyor. Silahla yaşamaya alışık bu gruplar eğer bir perspektif verilmezse ya Kuzey Suriye'ye gidip çatışmaların parçası haline gelebilir ya da yeniden eylem yapacak gerekçe üretebilir.