Tek kişinin bile görüş ve düşüncelerini açıkladığı için hapiste olması "kabul edilemez" bir durumdur. Hele hele gazetecilik faaliyeti nedeni ile hapse atılanlar varsa bu çok "vahimdir."
Son dönemde Ankara, dozajı artan biçimde "ifade ve basın özgürlüğünü" kısıtladığı iddiasıyla eleştiriliyor. Bu iddialar içeriden dile getirildiği gibi Brüksel'de veya New York'ta da şekillenebiliyor. Haliyle, gazetecilik fonksiyonu ile gazeteci kisvesi altında yürütülen illegal faaliyet tartışmaları dinmek bilmiyor.
***
Şimdi, 7 Kasım 2012'ye dönelim...
Başkent, göründüğünden de önemli bir misafiri ağırlıyor. Gazetecileri Koruma Komitesi Yönetim Kurulu Üyesi (CPJ)
Kati Marton, siyasi düzeyde çeşitli temaslarda bulunuyor. Marton, prestijli bir gazeteci. Eşi, ABD Dışişleri eski Bakan Yardımcısı merhum
R. Holbrooke. Marton, anne ve babasının geçmişte Macaristan'da gazetecilik faaliyetleri nedeniyle casuslukla suçlanmasının ve tutuklanmasının etkisi altında kalmış bir şahsiyet. Hatta gazetecilerin tutuklanmasını yaşayarak öğrendiğini söyleyen aktivist.
O kasım akşamı, ABD'nin Ankara Büyükelçisi
F. Ricciardone, Marton onuruna bir davet verdi. Davetin sonuna doğru Marton'un sahiplendiği "
CPJ Türkiye Raporu" üzerinde hayli hararetli yorumlar yapıldı. Marton ise oldukça kesin ifadeler kullandı...
Hapse atarak kimsenin fikrini değiştiremezsiniz. Hapsetmek o fikirleri kuvvetlendirir.
Ülkedeki güvenlik sorunlarını gazetecileri içeri atarak çözemezsiniz.
Burada bir korku iklimi var, bu bizi endişelendiriyor.
Ve bam teli...
CPJ listesinde bomba atan, cinayet işleyen ama gazeteci olarak gözüken isimler bulunduğuna ilişkin karşı tezler... Bu çıkışlara Marton'un verdiği yanıt kısa ve net:
"
Devlet sizden hoşlanmazsa herhangi bir suç ithamında bulunabilir. Ben, içlerinde bombacıların veya katillerin olduğunu düşünmüyorum!"
***
Geliyoruz, 1 Şubat 2013'e. ABD Büyükelçiliği'ne yönelik canlı bomba eylemine... Bu sarsıcı saldırıdan bir hafta önce Büyükelçi F. Ricciardone, gazetelerin Ankara Temsilcileri ile 5 Şubat'ta buluşmak üzere randevulaşıyor. Büyükelçi, o toplantıda, DHKP-C'nin ABD için küresel düzeyde takip edilecek, dava açılacak düşman olduğunu ilan ediyor. Sonra bir soru dahi sorulmasını beklemeden Türk yargı sistemi ve ifade özgürlüğü analizine giriyor. İçişlerine karışma görüntüsü veriyor. Hayli tepki alıyor. Sonra kendisini savunmak için "
Sözlerimin içeriği çarpıtıldı" diyor.
Ardından, bakanlıklar arasında mekik dokuyor. Kritik bir durakta, "
Terörle mücadelede daha yoğun işbirliği geliştirmeliyiz" mesajı veriyor. Ancak ummadığı bir yanıt alıyor:
"
Good morning Mr Ambassador! (Günaydın sayın büyükelçi) Keşke canınız yanmadan önce gelseydiniz. Geçen yıl sonunda büyükelçilikte CPJ Komitesi'ni ağırladınız. New York merkezli o komitenin raporunda, gazeteci olduğu için tutuklandığı öne sürülen, bizim kayıtlarımızda bombacı olduğu sabit isimler de vardı. İşte onların arkadaşları elçiliğinize yönelik saldırıyı gerçekleştirdi. Büyük geçmiş olsun. Biz, samimi işbirliğine her zaman açığız!"