ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone'un gazetelerin Ankara Temsilcileri ile gerçekleştirdiği değerlendirme toplantısındaki açıklamaları siyasi gündemdeki ağırlığını koruyor. Büyükelçi'nin medya ve ifade özgürlüğü ile uzun tutukluluk sürelerine ilişkin değerlendirmeleri AK Parti'de "ülkenin içişlerine müdahale" olarak yorumlandı. Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Ricciardone'un "haddini bilmesi" gerektiğini söyledi. Büyükelçi ise "sözlerim farklı yansıtıldı" mealinde bir mektubu Çelik'e gönderip, iyi niyet beyanında bulundu. Eş anlı olarak da Dışişleri Bakanlığı'nda Müsteşar Feridun Sinirlioğlu ile buluştu. İki diplomatın görüşmesinde kamuoyuna yansıyan havanın aksine farklı bir üslup ve gündem hâkimdi. Öyle ki Sinirlioğlu, Amerikalı muhatabına, "Türk hükümeti içişlerine müdahale niteliğindeki sözlerinizden dolayı hayal kırıklığı yaşamaktadır" derken, tonu biraz düşük diplomatik bir dil tercih etti. "Siyasilerin kaygıları ile devletin öncelikleri her zaman örtüşmeyebilir. Ama siyaset kurumunun hassasiyetleri de gözetilmeli" demeye getirdi. Ve sonrasında ağırlıklı olarak PKK, DHKP-C, El Kaide, Suriye, Irak bağlamında terör ve güvenlik dosyaları ele alındı.
***
Kabul edelim ki Francis Ricciardone, artık "
acemi büyükelçi" falan değil. Washington'la konuşarak, hatta kendi başkentini bile yönlendirerek, bilinçli mesajlar veriyor. Hal böyleyken temel bir soruya yanıt bulmamız gerekiyor:
"
ABD yönetimi, hukuki ve siyasi sonuçları olabileceğini bilerek Büyükelçisi aracığıyla neden Türkiye içindeki kritik alanlara giriyor?"
Bu sorunun, kolay yanıtları yok aslında. Ama ipuçları ışığında birkaç seçenekten söz etmek mümkün:
1- Örneğin, Büyükelçi Ricciardone'un, "
Dostumuz ve müttefikimiz Türkiye'nin hukukun üstünlüğünü güçlendirmesini ve insan haklarını korumasını destekliyoruz" vurgusu ciddiye alınabilir. Lakin bu temenniye inananlar dahi gerekçenin fazla "
masum" kaldığını düşünüyor. Yani, samimi paylaşım arzusu "
zayıf ihtimal" olarak görülüyor.
2- Belki de ABD Büyükelçisi, Türkiye'nin iç dinamiklerini hareketlendirmek ve mühim olaylarla yüzleşmeyi teşvik etmek istiyor. Bir başka deyişle, kimilerinin "
Bırakalım mahkemeler işini yapsın", kimilerinin "
Usuldeki hatalar, esasın önüne geçmesin", kimilerinin "
Vahim planlamalar söz konusuydu, bu gerçekler gölgelenmesin" dediği, yargılama süreçlerindeki aksaklıklara dikkat çekiyor. Ancak Büyükelçi'nin, "
Dost acı söyler" tezinden hareket ettiği iddiası bile geniş kitleler bakımından "
iyimser" bulunuyor.
3- Geriye bir de stratejik seçenek kalıyor. Ankara ile pozitif ilişkileri olan ancak müttefikini belli bir rayda tutmayı amaçlayan, Türkiye'deki geleneksel partnerleriyle (askerlerle) güven tazelemeyi içeren karma bir yaklaşımdan söz ediyoruz. Şanghay Beşlisi'ne açılım yapan, Rusya ile nükleer santral inşa eden, Çin'le uydu fırlatan, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile petrol protokolleri imzalayan, Mısır-Suriye-Türkiye hattında Sünni blok kurduğu düşünülen, ele avuca sığmayan bir NATO üyesi tablosu. Ve o ülkeye hiza vermek için fay hatlarını tetikleme arzusu!