Aslında 30 Eylül 2012'deki AK Parti Kongresi'nden bu yana "kabinede değişiklik" beklentisi vardı. Ve nihayet, öngörülenden daha sınırlı operasyon tamamlandı. Bugünkü "kan tazelemesi", görünen yüzünden öte mesajlar içeriyor.
Başbakan, sağda solda konuşulana göre değil, siyasi hedeflerine ve ihtiyaca göre ekip yeniliyor.
Çankaya ile ilişkilerde dengeyi gözetiyor.
Kadro değişimi, "ahde vefa" ve "sadık çekirdek kadroya" dönüşün izlerini taşıyor.
Milletvekillerinin, teşkilatın ve kamuoyunun tepkisi de gözetiliyor.
"Yıpranmışlık", "yorgunluk" ve "kendini tekrar" kriterleri de dikkate alınıyor.
Bu değişim, "üçüncü dönem zorlukları", "parti dinamikleri" ve "2011'de yenilenen kadrolara verilen sinyaller" açısından ne kadar anlamlı ise "yerel seçim hesaplarını" içeren revizyonun işaret fişeğini yakması açısından da o kadar anlamlı.
***
Peki, bundan sonra ne olur?
Sağlık Bakanı
Recep Akdağ, iddia insanı idi. Köklü reformlara imza attı. Ve başardı. Yeni Bakan
Mehmet Müezzinoğlu'na, ana ekseni koruyarak, ikinci nesil reformları kurgulama görevi kaldı.
Milli Eğitim Bakanı
Ömer Dinçer, ilkelerin adamı idi ve Türk tipi siyasetçi değildi. Bakanlığın yapısını dönüştürdü.
Entelektüel kimliği ve babacan stili ile tanıdığımız Bakan
Nabi Avcı'ya ise 4+4+4 yasasıyla başlayan eğitimdeki dönüşümü yerli yerine oturtma rolü düştü.
İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahin, olduğu gibi görünen bir bakandı.
Ama epeyce örselenmişti. Yeni Bakan
Muammer Güler, İmralı sürecini devlet kodları ile sürdürecektir.
Kültür Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay, sol mahalleden geldiği AK Parti'ye uyum sağladığı gibi hafızalara kazınan projelere imza attı. Bakan
Ömer Çelik ise devlet mantığını ve nasıl değişmesi gerektiğini iyi bilen, seçmen iştahını gözeten bir isim olarak, siyaset bilimci kimliğini icraatlarına taşıdığı ölçüde adından söz ettirecektir
.