Bizim memlekette toplumu derinden etkileyen olaylarda bile ortak payda bulunması kolay değildir. Bunun tek şartı "şoklamadır!"
Çözüm üretmesi beklenen siyaset kurumu, polemik üretmeye başladı mı, aklını başına alması için "şok yemesi" zaruridir. Siyasetçinin kendine gelmesini sağlayan büyük şok, sandıkta verilir. Nitekim 2013 sonbaharına çekileceği anlaşılan yerel seçim takvimi fırsatlar içerdiği kadar tehditler de içeriyor. İşte bu yüzden Türkiye'nin, "terör gündemine, Suriye politikasına, AK Parti'deki üç dönem sendromuna" artık aynı pencereden bakmak gerekiyor.
***
Alın size en sıcak örnek...
TBMM Başkanı
Cemil Çiçek'in, "Teröre Karşı Ulusal Mutabakat" önerisi...
İçeriğinden çok taktik yönüyle değerlendirilmedi mi? Hatta Çankaya senaryolarıyla ilişkilendiren de çıkmadı mı?
İktidar kanadı, terörle mücadelede zafiyet görüntüsü yaratıldığından kaygılandı.
Ana muhalefet, siyasi söylemi ile örtüşen o reçeteye, "
danışıklı dövüş olabilir" mantığıyla yaklaştı.
MHP, topa girmedi.
BDP adına kimin hareket ettiği belli olmadığından sahip çıkar gibi yapan da oldu, içeriğinin tartışılması gerektiğini söyleyen de...
Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç'ın, kısmi düzeltmeye konu olan beyanlarını ise TBMM Başkanı'nın formülü üzerinden yorumlamak yerine, Cemil Çiçek ismine dönük geleneksel tavrı ile açıklamak daha doğruydu.
Ama gelinen nokta gösterdi ki...
28 yıllık geçmişine rağmen, anlık karşı çıkışlar dışında teröre karşı toplumsal-siyasal refleks gelişmemiş. Daha vahimi, şova kaçan moral toplantıları dışında sivil toplum kuruluşlarında da yeterli bilinç oluşmamış!
Böylece Çiçek'in dağıttığı metin, bir yandan tarihe not düşme işlevini yerine getirdi, diğer yandan terörün hâlâ iç siyaset malzemesi olduğu gerçeği ile yüzleşmemizi sağladı.
***
Kabul edelim ki Ankara'daki siyasi hava esasen, 30 Eylül'de AK Parti Kongresi'nde esecek rüzgâra göre şekillenecek. 1 Ekim'de TBMM'nin yeni yasama yılı açılışında Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'ün yapacağı "
manifesto" nitelikli konuşma ile Irak'ın kuzeyine sınır ötesi harekât yapılmasına imkân veren tezkerenin müzakereleri de eteklerdeki taşın dökülmesine vesile olacak.
O zaman bir kez daha fark edilecek ki...
Suriye politikasını eleştirmenin dayanılmaz cazibesi ve terörle mücadeleyi seçmen nezdinde manivelaya dönüştürme eğilimi meselenin özünü gölgeleyecek.
Eğer,
Terörü etkisizleştirme, siyasetle bağını kesme noktasında sözler duymazsak,
Demokratik reformları teröre inat sürdürme kararlılığı görmezsek,
Partiler arası suçlamaları unutturan örneklere tanık olmazsak,
Suriye'nin geleceğine yönelik "
Ankara bakışında" güncelleme yaşamazsak,
Şeffaflığın gücünü hissetmezsek...
Sonuç bellidir...
"
Günlük çekişme... Siyasi itişme... Psikolojik harekât... Medyatik kamplaşma..."
Ve bu süreç bizi en yakın sandığa kadar taşıyıp, geniş kitlelerin sağduyusu tüm siyasi taraflara, "
Durun bir dakika" diyene kadar mevcut durum iyileşmeyecektir. Korkarım ki bütün zihni parçalanmışlığa rağmen ülkeyi geleceğe taşıyacak tek proje olan "
yeni anayasa" inisiyatifi de bu iklimde kaybolup gidecektir. Bu kuru gürültü içinde, terör örgütü PKK da boş durmayacaktır. Yerel seçimleri, sivil siyasetin yaşam alanını kısıtlama, fiili yerel sınırlar çizme iddiasıyla sonuna kadar kullanacak, güvenlikçi bakış açısından medet umacaktır! Siyasi hesapları ne olursa olsun ülkesini seven her sorumlu siyasetçinin görmesi gereken gerçek budur!
Gün, ortak dili, aklı bulma günüdür!