Neredeyse 20 yıl oldu. Dünya Bankası Türkiye için bir rapor hazırlamıştı. Rapor, "denetim ve yolsuzlukla mücadele" eksenliydi. Deniliyordu ki... Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Sayıştay, (dönemin) Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Başbakanlık Teftiş Kurulu, Yeminli Murakıplar, Hesap Uzmanları, Kontrolörler, Bakanlık Müfettişleri, Denetmenler vs... "Onlarca denetim birimi, binlerce denetim elemanı bulunan bir ülkede yolsuzluk algısının yüksek seyretmesi ilginçtir!" Raporda; denetimin geriden gelmesi, belli kurum ve kişilerle sınırlı olması, yol gösterici özelliğini kaybetmesi, tasfiye mekanizmasına dönüşmesi gibi tespitler de vardı.
Aradan geçen zaman içinde denetim birimlerini tümüyle kapatma, müfettişleri uzman statüsüne atama eğilimi belirdi. Her idarenin iç denetimini yapabileceği, riskleri önceden göreceği bir yapı hedeflendi. Lakin kamu yönetiminin oturmuş yapısı ve kamu yöneticilerinin siyasete endeksli profili, bu modelin kurulmasını zorlaştırdı. Kısmi denemeler de sonuç vermedi. Şimdi mesele şu...
Denetim alanında yetişmiş memura, "Sen yine teftiş yap ama bunu uzman sıfatıyla gerçekleştir" demek, hatta denetlemesi gereken amire bağlamak gerçekten tuhaf. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile kurgulanmak istenen sistemin "deve kuşu" görünümlü bu yönünde ısrar eden bürokratlar çözüm değil sorun üretiyor!