Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Sessizliğin gücü

Bu sıralar Ankara'da sanki sessiz ve derinden bir şeyler oluyor. En azından kulislerdeki yorumların ağırlık merkezini "siyasi senaryolar" oluşturuyor.
Neredeyse 2007'yi aratmayacak şekilde "puslu hava" dalgası pompalanıyor. Belki de bu yüzden Meclis'te grubu bulunan partilerin güncel görünümünü, gelecek perspektifi içinde yeniden değerlendirmek gerekiyor.

***

Önce AK Parti'yi ele alalım...
İktidar partisinde, "Başbakan'ın sağlığı" üzerinden üretilen spekülasyonların etkisi giderek azalıyor. Lakin çok daha belirgin olan husus, "3 dönem kriterinde" kendini gösteriyor. Başbakan'ın adeta "Hakkımı helal etmem" diyerek bağlayıcı hale getirdiği, "Üç dönem üst üste milletvekili olanların en az bir dönem ara vermeleri" gereği daha bugünden sancı kaynağı olarak dışa vuruyor. Partinin deneyimli kadrolarının ve devlet hafızasını temsil eden isimlerinin "yer ve yön arayışı" birçok açıdan belirleyici hale geliyor.
***

Benim de katıldığım bir görüşe göre Başbakan bu sıralar, "Sessizliğin gücünü" kullanıyor. Bir anlamda "merak katsayısını" yüksek tutarak gerek parti içi gerekse parti dışı odakları test ediyor...
Teşbihte hata olmaz dedirten bir hikâye vardır...
Batı'nın nam salmış kovboyu, ünlü bir kasabaya gelir. Filmlerdekine benzer ahşap bir otele yerleşir. Odasına çıkar. Ve çizmesinin tekini sert biçimde yere vurur. O, yorgunluktan yatağına uzanırken, kasaba ahalisi sabaha kadar ayakta bekler. Acaba, diğer teki ne zaman yere vuracak diye?..
Galiba Başbakan, günlük programlarına hız verirken, "çizmenin ilk tekini" birilerine gösterdi. Muhtemelen hesap içindeki bir başkalarının "ikinci teki" beklediğini bilerek hareket ediyor.
Tabii bunu zaman gösterecek.
***

CHP'ye gelince...
Deniz Baykal
ile Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki fark iyice belirginleşiyor. Baykal'daki netlik, Kılıçdaroğlu'nda yer yer kayboluyor.
CHP'nin önceki lideri, eski Türkiye'nin şartlarında seçim kazanmadan iktidarını koruyabiliyordu. Seçmen baskısını ve ülkeyi yönetme riskini üstlenmeden CHP'nin devlet içindeki geleneksel müttefikleri ile konumunu muhafaza edebiliyordu. CHP-Ordu-YargıÜniversite-Medya ittifakı sayesinde CHP, iktidar gibi davranabiliyordu.
Kılıçdaroğlu ise eski CHP'yi reddederek başlattığı genel başkanlık yolculuğunda henüz halkçı kimliği tam olarak oturtamadığı için gelgitler yaşıyor. CHP liderliği, samimi kaygılı kesimlerle zinde güçlerin etkisi altında kalıyor. Ve bugünkü parti yönetimi; sivil anayasa çalışmaları, yerel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimi zincirinin bir aşamasında sergilenecek performansa göre değişime açık duruyor.
***

MHP kanadında ise toplumun yüklediği misyona bakmak gerekiyor...
Terörün tırmandığı, Kürt sorununun bölücü niteliğinin ağır bastığı dönemlerde MHP'yi "ülkenin sigortası" olarak gören geniş kitleler, yavaş yavaş rol tanımını farklılaştırıyor. "Ülke bütünlüğünü koruma" çabasının siyasi simgesi olarak sunulan MHP'ye biçilen elbise biraz daralıyor. MHP sadece, "Maksimalist taleplerin törpü aracı" olarak siyasi önemini koruyor. Bu yaklaşımın seçmende yaygınlaşma biçimi, MHP'nin Meclis'teki varlığını da etkileyecek gibi görünüyor.
***

Ve BDP...
İmralı-Kandil hattı kesildiği, güvenlik eksenli mücadele ile KCK operasyonları eşzamanlı geliştiği için BDP yönetimi, tabandaki şaşkınlığı gidermeye çabalıyor. Meclis'teki keskin tavırların gerisinde de "Buradayız" mesajını verme çabası hissediliyor. Sivil anayasanın BDP için de "kırılma noktası" olacağı anlaşılıyor. Maalesef BDP'nin "ak saçlıları" dahi artık devletin "akil adamları" ile görüşemiyor. Ancak Ankara'nın "diz çöktürme" psikozuna kapılmaması da Kürt sorununun insan hakları ve demokrasi temelinde çözüm iradesine dönüşmesi açısından hayati değer taşıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA