Seçim takvimi yaklaştıkça, bakanların eleştirel haberlere tepkisi de artıyor. Örneğin Devlet Bakanı Ali Babacan, Türkiye'nin görünümünün kötü gösterildiğini iddia ediyor ve vatanseverlik sorgulaması yapıyor.
Ülkeye bir de dışarıdan bakmak için geçtiğimiz hafta Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, TİM Başkanı Oğuz Satıcı ve 170 işadamı ile birlikte Mısır'a gittik. LC Waikiki markasıyla 140 mağazada 350 milyon doları aşkın ciroya ulaşan Taha Grup'un Burj el Arap Sanayi Bölgesi'ndeki temel atma törenine katılıp diğer Türk yatırımlarını inceledik. Törenden sonra İskenderiye'ye geçiyorduk. Arabada TİM Başkanı Oğuz Satıcı, Süleyman Orakçıoğlu ve Mehmet Büyükekşi vardı. Herkesin aklı Ankara'da ve siyasetin nasıl şekilleneceğindeydi. Tam, ihracatçının rekabet gücünü sürdürme çaresini konuşurken konvoydaki bir kazayı ucuz atlattık. Arabamıza arkadan hızla çarpan otomobil darmadağın oldu. Allah'tan yaralanmadık. Satıcı soğukkanlılığını korudu. Tekrar yola çıkarken bana, "Gördün mü ihracatçı kelle koltukta çalışıyor" dedi. Sonra söz, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın Bursa konuşmasına geldi. Satıcı, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Merkez Bankası Başkanı geçenlerde Sanayi Odası'na da gelmişti. Bir sunum yaptı. O sunumu Ahmet, Mehmet de yapardı. Önceden hazırlanmış bir metni okudu. Oysa Merkez Bankası Başkanı gönülden konuşmalı. Toplumun çok değişik kesimlerini dinleyerek, politikasını oluşturmalı. Faizleri geçen yıl 4 puan yükseltti. Gerekirse 4 puan daha yükseltir. Peki ne olur? Biz, öyle masa başından görüldüğü gibi değiliz. Risk yönetimini biliyoruz. İhracat yapanların ülkeye döviz kazandırmak için göbeği çatlıyor. Yılmaz bu gerçeği de görmeli. Enflasyon yüzde 5 hedeflendi? Tuttu mu? Hayır. Hesabını yüzde 5'e göre yapanlardan özür diledi mi?"
1 milyar doları ütülerdim
Kur politikası ve kısa vadeli faizler konusunda mutlak anlamda uzlaşamasak da Oğuz Satıcı'nın şu yorumu yabana atılır gibi değildi:
"Ben enayi miyim, sürekli kuru gündemde tutayım? Allah'a şükür kazanıyorum. Peki nasıl kazanıyorum? Şikayet ettiğim kur politikasının yarattığı fırsatları kullanıyorum. Nasıl mı? İthalat yapıyorum. Ama benim ithalat yapmam, bu ülkede bir insanın daha iş bulamaması demek. 10 milyon işsizi olan ülkede bu önemli bir konu
Türkiye borçlu bir ülke. Bunun bedelini ödemek zorunda. Kabul. Ancak bedava kaynak aktarmamalı. Kemal Derviş'in açıkladığı programın nereye gideceğini kestiren biri olarak, otururdum Londra'da bu ülkeye para satardım. 1 milyar doları ben de ütülerdim. Bu ülke hepimizin. Biri 9 diğeri 15 yaşında iki kızım var. Onlar da bu ülkede yaşayacaklar. Çocuklarımızı da düşünmeliyiz."
Bu arada Devlet Bakanı Tüzmen'in, "Ben, nasıl ihracatın sahibiysem ithalatın da sahibiyim. İthalatın yüzde 70'i ara malı. Niye yapılıyor? Çünkü Türkiye'de üretilen mal, dışarıdan gelenden pahalı. Neden? Çünkü aşırı değerli kur var. İşgücü, enerji ve diğer maliyetler yüksek. Adam gidecek tutamazsınız" sözleri akla geldi. Tüzmen, "Randıman alınamayan alanlarda istihdam kaybı olacaksa bunu önlemek kolay değil. Dış yatırımlar, katma değer olarak Türkiye'ye dönecek" derken kendisine eşlik eden AKP ve CHP'li bazı milletvekilleri ne mi yapıyordu? Piramitleri, Han Halil Çarşısı'nı geziyordu.