İşler biraz sıkıntılı gitmeye başlayınca ekonomi bürokratlarından 3.5 yıldır alışık olmadığımız değerlendirmeler dinliyoruz. İsim verilmesini istemeseler de karar alıcı konumdaki kurmay kadro hayli rahatsız. Nedenleri çok açık: 1- Bankası Başkanlığı atama süreci iyi yönetilemedi. Enflasyon hedeflemesine geçildiği için Merkez Bankası'nın önemi bir kat daha arttı. Ama 'Banka siyasallaşıyor' diye piyasaların içine kurt düştü.
2- Bakanı Ali Babacan'ın dile getirdiği, "Siyasi sorumluluk bizde. Yarın millet, bizden hesap soracak" yaklaşımı, Merkez Bankası karar alma sürecinin yakın markaj altında tutulduğu mesajına dönüştü.
3- Başbakan Tayyip Erdoğan'ın çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalara odaklandı.Yoruma açık sözler, olumsuz beklentiye açık spekülatörlere bahane oldu. Özellikle Ak Parti Grup Toplantısı'nda Merkez Bankası'nın kura müdahale etmeyeceğinin ilan edilmesi, "Biz haklıyız. Bunların niyeti farklı" diyenlerin ekmeğine yağ sürdü.
4- ve bürokratlar zaman zaman biraraya gelse de koordinasyon sorunu aşılamadı. Beklenti yönetimindeki yetersizlik, TMSF'nin döviz satışına Ankara'nın bakışında iyice su üstüne çıktı.
5- Yatırımcılar, Türkiye ile ilgili değerlendirmelerine Cumhurbaşkanlığı seçimi, olası erken seçim ile ABD'nin İran'a yönelik operasyon senaryosunu kapsayan iç ve dış riskleri de ekledi.
Abdüllatif Şener'e dikkat!
Bu hassas ortamda kuşkusuz ekonomideki gelişmelerin derin anlamını iyi bilen bakanlar da var. Örneğin, kamuoyuna soğukkanlı mesajlar verse de Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in kulislere yansıyan görüşleri çok etkileyici.
Sanırım Şener, bakanlığının ilgili kuruluşu olan TMSF'nin son dönemde piyasada üstlendiği rolden hoşnut değil. Kaldı ki TMSF'ye yönelik eleştirilere üst düzey bürokratlara da katılmış durumda. Şener'i harekete geçiren olayın, TMSF Başkanı Ahmet Ertürk ile Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz arasındaki konuşma trafiğinden kaynaklandığı öne sürülüyor. TMSF, Telsim'in satışı sonrası portföyünde biriken döviz varlığını satınca adeta Merkez Bankası'nın yerine geçti. Ertürk ise Başkan Yılmaz'la görüştüğünü söyledi. O anda piyasaların kafası karıştı . "Acaba, hükümetin bilgisi dahilinde, bilinçli piyasa oyunu mu oynanıyor?" sorusu oluştu. Ancak Ertürk'ün geçtiğimiz hafta acilen Ankara'ya gelmesi işin renginin farklı olduğunu gösteriyor. Yanlış bilmiyorsak Şener, şu tabloyu çiziyor:
1- döviz piyasasını düzenlemek TMSF'nin görevi değil.
2- döviz gelirlerini basiretli bir tüccar gibi yönetmeli.
3- öviz satışının yaratabileceği hukuki sorumluluk gözardı edilmemeli.
İddiaya göre Şener, Merkez Bankası'na da "TMSF'nin döviz satışına ilişkin görüş verip vermediğini" soruyor ve tatmin edici yanıt alamıyor.
Faiz dışı fazla rahatlatıyor
Bürokratlar ise TMSF'nin piyasadaki denklemi giderek çözümsüzlüğe sürüklediğini düşünüyor. TMSF döviz satacağını açıkladığı için piyasa aktörleri pusuya yatıyor. İlk etapta Fon'daki barutun bitmesi bekleniyor. Böylece, kurdaki oynaklık süresinin uzayacağı ardından Merkez Bankası'nın döviz satışına zorlanacağı savunuluyor. Faiz artırım kararını ilk adım olarak gören piyasaların şimdi de "döviz satışı" için bilek güreşine gireceği an bekleniyor.
Bütün bu gelişmeleri Ankara'daki ekibi ile yakından izleyen IMF'nin, henüz taslağı yazılan Niyet Mektubu'nda daha keskin önlemler istemesi, hatta planlanandan önce ziyarete gelmesi ihtimali de gözardı edilmiyor.
Bu arada hükümeti rahatlatan tek gelişme mayıs ayında bütçenin hatırı sayılır düzeyde faiz dışı fazla vermesi. Bu tutarın 4 milyar YTL'ye ulaştığı, piyasalara "ciddi mali disiplin" sinyali olacağı umuluyor. Ama Bakan Babacan'ın itiraf ettiği gibi IMF'nin, yılın kalan yarısında bütçe harcamalarına tavan getirmesi, yaz aylarında köylerde siyasi yatırım planlayan hükümeti frenliyor.