Dünkü "Türkiye'ye de bir Elon Musk lazım" başlıklı yazıma gelen tepkiler "Halk da böyle bir adımı alkışlar" iddiamı doğruluyor.
Pek çok kişi, şişen bürokrasinin işlevsizliğine ve yol açtığı israfa dair şahit oldukları örnekleri sıralıyorlar.
Yerel yönetimlerin ulufe gibi dağıttığı kadroları ve yatırım dışı harcamaları en çok şikayet edilen konular.
Milyonların akıtıldığı konserler, şiir geceleri...
Maaşa bağlanan ya da parça başı çalıştırılan "gazetecilere", içerik üreticilerine, fenomenlere ödenenler...
Zengin edilen reklam ve tanıtım ajansları...
2 yılda bir yenilenmesi kanunla garanti altına alınan makam otoları...
Tek sorun, kıt ve değerli kamu kaynaklarının çarçur edildiği belediyeler değil elbette. Bakanlıklardan devlet kurumlarına kadar her alanın sıkı bir verimlilik testine tabii tutulması şart.
Peynir ekmek gibi dağıtılan yeşil pasaport ayrıcalığından tutun da kamu kurumlarının bayii toplantısından hallice yurt dışı gezilerine kadar pek çok alanda devletin yükü hafifletilmeli.
Musk'ın özelleştirme yaptığını iddia eden Aydınlık gazetesi ise önerime cevaben "Türkiye'ye Musk değil kamuculuk, halkçılık lazım" diyor.
"Biz Altınok'un vicdanlı olduğunu biliyoruz" diyen yazı işleri müdürü Nadir Temeloğlu beni doğru yeri seçmeye çağırıyor.
İlkinden başlayalım. Musk şimdiye kadar herhangi bir özelleştirme yapmadı. Vaadettiği 2 trilyon dolarlık tasarruf hedefi için ilan ettiği bir özellleştirme projesi de yok.
Şimdilik devletten geçinenlere "ne işe yaradıklarını" soruyor. Çünkü enflasyonun sebebi olarak devletin borcunu, kamu harcamlarını görüyor.
Hedefi, kendine çalışıp kamunun sırtında yük, büyümenin önüne set olan bürokrasiyi küçültmek, devletin işleyişini esir alan reflekslerini zayıflatmak.
Musk ayrıca sık sık, önerdiği düzenlemelerin, siyaseti manipüle edip devletin ayrıcalıkları sayesinde semiren silah lobilerini ve finans çevrelerinin soygununa da engel olacağını hatırlatıyor.
Kısacası, verimlik ve tasarruf için çalışan Musk yaptığı tam olarak halkçılık, kamuculuk.
Seçim meselesine gelince. "Tarihin doğru yerinde" saf tuttuğum konusunda kafamda bir şüphe yok.
Vicdanlarından benim de şüphe etmediğim Aydınlıkçı arkadaşlar, geçen yüzyıl için geçerli olan "temel çelişkisinin" milenyumdan beri tek kutuplu küreselleşmeyi savunanlarla, çoğulcu yerelciler arasındaki mücadeleye evrildiğini ne zaman kabul edecekler?
***
FIKRA BU KADAR
Özel sektörden bir profesyonel anlatıyor:
Ankara Sanayi Odası'nın yetiştirmek üzere personel arayışına çıkmış. Kimseyi bulmayınca Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin "bize 20 bine yakın başvuru var, size yönlendirelim" teklifini kabul etmişler.
Sizce belediyenin kapısında iş kuyruğuna giren onbinler arasından kaçı ASO'nun "iş var buyurun" teklifine icabet etmiştir?
Yok canım, o kadar olur mu? Devlete kapağı atmak, memuriyetin garantisi dururken kim ne yapsın sanayide işi!
Evet, sadece 6 kişi. Yazıyla da altı.
***
BU DA YALAN HABERİ YAYMAK DEĞİL Mİ?
Sık sık "Yalan haberi yaymakla" suçlananan yeni isimlerin haberlerini okuyoruz.
Okumaya da devam edeceğiz gibi.
Son olarak İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu diplomasıyla ilgili "yalan haber yaydıkları" iddiasıyla bazı gazeteciler hakkında savcılığa şikayette bulunmuş.
Bu iş nerede biter, iddiayla yalan arasındaki farkı artık nasıl tanımlayacağız bilemiyorum.
Yardımcı olur musunuz?
Euronews'te çıkan şu habere bakalım:
"Kalitesiz uyku komplo teorilerine inanma olasılığını arttırıyor. Uykusuzluk, artan aşı tereddüdü, iklim değişikliği şüpheciliği ve kurumlara güvensizlik gibi sonuçlar doğuruyor."
Bence bu düpedüz yalan haber mesela.
Öyle ya, gerçek çıkmayan "komplo teorisi" mi kaldı?
***
HÂLÂ PUTİN KAYBETTİ Mİ DİYORSUNUZ?
Blomberg'e konuşan NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Ukrayna'nın NATO üyeliğinin artık gündemde olmadığını açıkladı.
Nerdeyse her şartı kabul eden Zelenski'yle anlaşmayı reddedip "teslim ol" diyen Putin'in kazandıklarını saymama gerek var mı?