ABD müesses nizamının kuklası olan geçiş hükümeti, dış politikada radikal değişim vaat eden Trump koltuğa oturmadan Ukrayna ve Suriye gibi kriz noktalarındaki durumu geri döndürülemez noktaya getirmeye çalışıyor.
Örneğin, Trump Suriye'deki ABD varlığını sonlandıracağına, Türkiye ile beraber çalışacağına dair güçlü sinyaller veriyor. Görev süresinin bitmesine bir ay kala Türkiye'ye gönderilen ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın eline verilen dosyalarda ise PKK'nın mevcut konumunu muhafaza etmesiyle ilgili "önerilerin" ilk sırada olduğunu tahmin etmek zor değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Blinken'ı havalimanında ayaküstü kabul etmesi, Türkiye'nin cevabı konusunda epeyce fikir veriyor.
Ne var ki ABD'deki bölünmenin bir benzeri Türkiye'de de var. Allah'tan burada, Türkiye'nin aleyhine olan statükonun devamı için çalışanlar iktidarda değil, muhalefette.
Daha uzun süre de öyle kalacaklar.
Zira rüzgâr tersine dönmüşken, PKK Suriye'de yıllardır elinde tuttuğu toprakları kaybederken, Suriyeliler için memleketlerine dönüş umudu doğmuşken ABD'de işi bitenlerle birlikte saf tutuyorlar.
Yalnızca ana muhalefetin kendi taraftarlarınca da eleştirilen panik hâlinden bahsetmiyorum.
ABD geçiş hükümeti ve YPG, Suriye'deki DEAŞ varlığı bahanesine sarılmışken, CHP medyasının "Türk yargısı, DEAŞ'çıları serbest bırakıyor" yalanlarıyla kampanyaya başlaması bile senkronizasyonun açık kanıtı.
Evet, AK Parti iktidarını dengelemek, uyarmak için yerel yönetimlerde CHP'ye bir şans veren seçmen, günün sonunda Türkiye'nin nüfuz alanının daralmasına ve PKK'nın gücünü muhafazasına hizmet edenlere bu devleti vermez.
6 yıldır ellerinde olan belediyeleri "engelleniyoruz" bahanesiyle yönetemediklerini itiraf edenlere, kurtlar sofrası olan dış politikayı teslim etme riskine girmez.
Peki, Trump'ın Suriye'de "Adam kazandı" dediği bir ortamda dişli rakipleri Erdoğan'dan rol çalacak bir muhalefet yürütmeleri mümkün müydü?
Elbette ki, Trump'ın gelişiyle çöpe gidecek Batı blokunun "Türkiye, cihatçılarıyla Suriye'yi ele geçiriyor" propagandasına ortak olmasalar yeterdi.
Türkiye'ye minnettar olan Suriyelilerin, Halep Kalesi'ne astıkları Türk bayrağından rahatsız olduklarını da pekâlâ gizleyebilirlerdi mesela.
"Türkiye, komşusu Suriye'nin ayağa kaldırılmasında en meşru ve güçlü aktördür. PKK'nın Suriye'deki varlığı kırmızı çizgimizdir" falan deseler bugün Esad'la birlikte kaybedenler listesinde olmazlardı.
Ama ne böyle bir vizyonları var ne de siyasi husumetten gözü dönmüş tutucu tabanı dönüştürebilme cesaretleri.
***
'KÜRTLERE KULAK VERİYORUZ' DİYENLER DİNLESİN
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Mesrur Barzani diyor ki:
- Türklerin Kürtlerle bir sorunu yok. Sorun PKK.
- Türkler Kürtlere karşı değil, PKK'ya karşı savaşıyorlar.
- PKK savaşı sonlandırıp silahları bırakmalı.
***
SÜPER GÜÇLERİN SURİYE ŞOKU
Suriye'de Esad'ın bir anda devrilmesiyle ortaya çıkan durumun herkesi şoke ettiği anlaşılıyor.
Trump'ın "Tam olarak ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamadık" anlamına gelen açıklamasından sonra Putin de şaşkınlığını gizlemiyor.
Kuyruğu dik tutup "Suriye'de kaybetmedik" diyen, ülkedeki üsler konusunda hâlâ umutlu olduğunu söyleyen Putin'in şu sözleri bu durumun itirafı:
"Halep'e 350 silahlı militan girdi ve 30 bin Suriye askeri ile İranlı savaşçılar karşılık vermeden geri çekildi."
***
ANLADI AMA GEÇ ANLADI
İstifa eden Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Avrupa Birliği Liderler Zirvesi'nde başını yiyen değişim dalgasını şöyle tarif ediyor:
"Özellikle Asya, Afrika ve Güney Amerika'da dünya meselelerinde söz sahibi olmak isteyen ve bu hakka sahip olan, ekonomik olarak güçlenecek önemli ülkeler var. Buna şimdi hazırlanmamız lazım. Bazılarının sandığı gibi dünya iki kutuplu olmayacak."
"Madem farkındasın, o hâlde niçin Almanya'yı tek kutuplu bir dünya için çalışan küreselcilerin kuyruğuna taktın" diye sormazlar mı adama?
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Melih Altınok | Türkiye kazanınca CHP neden kaybediyor?