Ocak ayında asgari ücrette ne kadar artış olacağına dair tartışma sezonu başladı.
Kaç ay var demeyin.
Daha ekran celbi çıkarmak için sosyal güvenlik uzmanlarının telefon numaraları güncellenecek, sonra muhalefet kafasına göre açıklayacağı enflasyon oranını saptayacak. Mevzunun suyu çıkarılacak... Bunların hepsi iş.
Yakınmıyorum, dün olan biteni hatırlayıp yarına dair uyarıyorum.
Zira sorun değil katlanırız da bu asgari ücret ne zaman tartışılmaya başlansa olan yine bize oluyor.
Şimdiden "alıştırma zamları" başladı bile.
Dolar, petrol, faizler stabil, maliyetlerde bir artış yok ama fiyatlarla oynanıyor.
Göreceksiniz asgari ücret gündem oldukça kantarın topu önümüzdeki ay iyice kaçacak.
Aşağı yukarı zaten belli olan zam oranı netleştiğindeyse zaten geçmiş olsun.
Ücretlerin maliyetlerdeki oranına bakmadan asgari ücretteki zam oranını birer birer etiketlere yansıtacaklar. O da en iyi ihtimalle.
***
YATIRIM TAVSİYESİ DEĞİLDİR
Ekonomist Mahfi Eğilmez, "Yaşam pahalılığı, konut, araba, beyaz eşya fiyatlarının yüksekliği nedeniyle bu tür malları satın alma umudu kalmayanlar ellerine geçen parayı dışarıda lokantalarda, kafelerde, eğlence yerlerinde harcayarak hizmet talebinin yüksek kalmasına neden oluyor" diyor.
Daha garip bir refleks uzun zamandır duymamıştım. Öyle ya, bir ihtiyacınızı gidermek için paranız yoksa birikiminizi artırmanın yollarını ararsınız değil mi?
Bu "tezi" son zamanlarda sosyal medyada, Tiktok videolarında sıkça duyuyorum. Adıyla sanıyla bir ekonomistten işitince şaşkınlığımı ifade edeyim ve kendisine iki soru sorayım dedim:
1- Peki, konut satışlarının ekim ayında geçen yıla göre yüzde 76 artmasını neyle izah ediyorsunuz?
2- Bir mal almak için parası yetmeyince "Ya benimsin ya kara toprağın" diyerek elindeki avucundakini sokağa atanın ihtiyaç duyduğu yatırım tavsiyesi midir yoksa psikiyatr randevusu mu?
***
AS BAYRAKLARI AS AS AS
Trump'ın seçilmesiyle birlikte yeniden Demokratların kontrolündeki küresel merkez medyanın dümen suyuna giren basınımızı dün pandemi histerisi tutmuştu.
Sağcısıyla solcusuyla aralarındaki bütün ayrılıkları bir kenara koymuşlar, hep birlikte şeytan taşlar gibi, Trump'ın Sağlık Bakanı olarak Senato'ya önerdiği Kennedy'ye yükleniyorlardı:
"Aşı karşıtı, sağlık bakanı oldu!"
Evet, mRNA isimli pandemi sıvılarının insanlara dayatılmasına karşı mücadele ettim ama "aşı karşıtı" değilim. Eski tarz, bildiğimiz aşıların pek çok hastalık için çözüm olduğunu inkâr etmek mümkün mü?
Ne var ki, ABD müesses nizamına ailesinden kurbanlar vermiş Kennedy gibi bir ismin kategorik itirazı beni korkutmuyor, aksine umutlandırıyor.
Zira Trump'la birlikte, ilaç kartellerinin elinde oyuncak olmuş, tüm dünyada sağlık sektörünü ticarileştiren Dünya Sağlık Örgütü'nün çanına ot tıkma ihtimalleri çok yüksek.
***
MAZOŞİST DOLANDIRICILARA DİKKAT
Kendilerine sosyal medyada hakaret ettirerek tazminattan aldığı paralarla geçinmeyi iş edinenlerin olduğunu duyuyordum.
Ancak dün Zafer Şahin'in Milliyet'teki köşesini okuyunca gözlerime inanamadım. Verdiği sayılar inanılmaz.
Siyasetçiler binlerce kişiye hakaret davası açmışlar. Örneğin, eski TİP Milletvekili Barış Atay, 10 binden fazla kişiden hakaret sebebiyle şikâyetçi olmuş. Ümit Özdağ'ın ise 2 binden fazla hakaretten şikâyeti var.
İzmir Belediyesi Şehir Tiyatrolarında yönetici olan Levent Üzümcü 5 bin, İlyas Salman 4 bin ve Berna Laçin de 2 bin kişiden davacı olmuş.
Liste uzayıp gidiyor.
Evet alayı da "Ağzımızı açamıyoruz", "İfade özgürlüğü yok", "Hukuk sopası tepemizde" diye edebiyat parçalayan sözüm ona muhalifler. Dertlerinin özgürlük olduğunu iddia ediyorlar. Başkalarına otoriter demeyi seviyorlar.
Hakaret davasından para kazandıkça daha çok motive oldukları anlaşılan mazoşist dolandırıcılara dikkat!