Seçim öncesi tavan yapan, sokağa bile yansıyan siyasi gerginlikten eser yok.
Birkaç ay önce ağzını açınca, siyasilerden ve televizyon yorumcularından duyduğu sloganlarla söze başlayan muhalifler oralı bile değil.
Seçimi kazanınca kuracaklarını ilan ettikleri darağaçlarının tahtalarıyla Ege'nin köyünde bir göz kulübe yapmaya karar verenler çoğunlukta.
En küfürbaz CHP'li gazeteciler, nihayet Erdoğan'ın seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olduğunu anlamışa benziyorlar. Siyasi dehasına, çalışkanlığına, bir işe başladı mı arkasını getirmesine, kararlılığına övgüler düzüyorlar. Boş zamanlarında da Togg'un, Kızılelma'nın, kimi bakanların hakkını teslim ediyorlar.
Seçim öncesi gazeteciliklerini vestiyere asıp açıkça oy istedikleri Kılıçdaroğlu'nu ve muhalefet aktörlerini öylesine acımasız eleştiriyorlar ki, "yandaş basın" artık ne söylese boş.
CHP listelerinden Meclis'e giren "Ilımlı İslamcılar" ve medya aparatları da Anayasa üzerinden Cumhur İttifakı'na yakınlaşıyorlar. Meral Akşener'in de aynı düzleme gelmesi için çok beklemeyeceğiz.
HDP derseniz, Demirtaş'ın ketılından aylardan tek bir tweet çıkmaması umutsuzluğun en net resmi.
Ne yalan söyleyeyim, muhalefetin bu kadar hızlı havlu atacağını tahmin etmiyordum.
En azından yenilgi şokunun güçlü bir değişim iradesi ortaya çıkartacağını düşünüyordum. Yüklenen gazın çıkışının zamana yayılacağını tahmin ediyordum...
Ama "fos" diye bir anda çıktı gitti.
Muhalefet alanı bomboş kaldı.
Bu tablo iktidar taraftarı için rahatlatıcı gibi görünse de muhalefetin fiilen olmaması demokrasi açısından çok sıkıntılı.
Eşine zor rastlanır muazzam bir güç ve meşruiyet elde eden iktidarın tek rakibi artık kendisi. Yani muhalefetten daha zorlu bir rakibi var.
***
SON ATATÜRKÇÜ
Erdoğan'dan "Abdestli Atatürk" diye bahseden İslamcıları da gördüm, "Birikimci" Murat Belge'nin Kemalizm güzellemesi yaptığını da...
Ama hiçbirisi beni "Mustafa Kemal'in çabalarla kurmak istediği, özen gösterdiği o devletin d'si bile kalmadı ortada" diye yakınan PKK'lı Duran Kalkan kadar şaşırtmadı.
Apo, Kandil'deki bu dur kalkları nasıl yorumluyor, ben asıl onu merak ediyorum.
***
EVET, ELİNİ NEREYE KOYACAĞINI BİLEMEMİŞ
Ali Koç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yanında elleri cebinde yürümesi üzerine başlayan tartışmayla ilgili bir ay sonra konuşmuş:
"Bir hata yaptım. Sayın Cumhurbaşkanımızı hastaneden uğurlarken o kadar dostane bir ortamda sohbetimiz oldu. Elim cebimde anlık bir görüntü var. Biz devlete nasıl saygı gösterildiğini bilen, eğitimden geçmiş insanlarız. Tamamen anlık bir olay. Bilinçli bir şekilde ben hem Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a hem de bu ülkenin cumhurbaşkanına bile bile saygısızlık yapmam."
O zaman Koç'un bu hareketine aşırı anlam yükleyenleri eleştirmiş, sadece "Elini nereye koyacağını bilememiştir" demiştim. Basite indirgediğimi söyleyenler olmuştu.
Bence insani sebepleri olan pek çok olayı politik gözlükle okuyarak aşırı yorum hatasına saplanıyoruz. Kendimizi kandırmış oluyoruz. Biraz empati, sorunun çözümüne katkı yapabilir.
Tabii derdiniz gerçekse.
***
HALK TV'DE DOĞRUDAN SATIŞ GÜNLERİ
Ayşenur Arslan bir yorumundan ötürü eleştirilerin hedefine oturunca patronu Cafer Mahiroğlu tartışılan programa son verdiklerini duyurdu.
Arslan savcılıktaki ifadesinin ardından kanala geldiğinde "Ablam" diye kendisine sarılan da yine oydu.
Cafer Bey medyaya geç girdi; ama anlaşılan çabuk "oldu".
***
HANİ LE PEN SEÇİLİRSE FRANSA'YA FAŞİZM GELECEKTİ?
Fransa'da şimdi de başörtülü sporculara Olimpiyat Oyunları yasağı getirildi.
Müslümanlara Fransa'da 28 Şubat yaşatan Macron, ülkede ne kadar "öteki" varsa hayatı zehrediyor.
2022'deki Fransa seçimleri öncesi "Marine Le Pen seçilirse ülkeye faşizm gelir" propagandasına kapılıp solcu Macron'a oy verenler ne hissediyorlardır dersiniz?
Aralarında, bugün Fransa'daki cadı avının hedefinde olan "yabancı Fransızların" da az olmadığına eminim.