ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda'nın Ankara Büyükelçileri, Türkiye'nin Osman Kavala hakkındaki AİHM kararına uyması için bildiri yayınladılar.
Herkes Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu girişim karşısında verdiği "istenmeyen adam ilan edilsinler" tepkisinin teamüllerin dışında ve sert olduğunu söylüyor.
Evet, Cumhurbaşkanın hamlesi sıradışı.
Ne var ki söz konusu ülkelerin tavrı da alışılmışın dışında. Daha önceki girişimlerine bakarsak el arttırdıkları ortada.
Eğer söz konusu bir davada AİHM kararına uyulmamasıysa, bunun AB'nin kurumsal kimliğini temsil eden organlarca dile getirilmesi gerekirdi değil mi?
En azından bugünlerde AB ile benzer sorunlar yaşayan Polonya'yla tartışmalarındaki kadar sağduyulu davranmalılardı.
Belki takip edenleriniz olmuştur. Polonya Anayasa Mahkemesi, Avrupa Birliği yasalarının ulusal anayasadan "mutlak üstünlüğü" ilkesinin (Bizdeki 90. Madde) Polonya Anaysası'na aykırı olduğu yönünde karar aldı.
Kavala meselesindeki gibi tek bir karar üzerine yapılan tartışmadan bahsetmiyorum... Üye bir ülkenin Birliğin temel prensiplerinden birini çöpe atması gibi yapısal bir krizden bahsediyorum.
Tartışma Polonya'da ve tüm AB'de öylesine büyümüş bir durumdaki Çek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Milos Zeman, "Umut veren devrimci bir yargıyı selamlıyorum. Polonya her zaman cesur olmuştur" diyerek karara destek verdi.
Bence isyan bayrağını açıp egemenlik tartışmasına bodoslama dalan Polonya'ya gösteremedikleri tepkiyi, Birliğe aday bile olmayan Türkiye'den esirgemeyenlerin derdi Osman Kavala'nın mağduriyeti falan değil...
Bu popüler dava üzerinden Türkiye'yi Biden'ın seçim öncesi açıkça konumlandırdığı pozisyona doğru itmeye çalışıyorlar. Diplomasi, teamüller umurlarında değil.
Öyle ya Türkiye ve AB arasındaki AİHM'le ilgili bir mevzuda ABD'ye, Kanada'ya ve hatta yeni Zelanda'ya ne oluyor?
Mesele "başkaysa" İngiltere niye ağzını açmıyor?
Herkesin merak ettiği Büyükelçiler gerçekten deport edilecek mi sorusuna gelince...
Ben Cumhurbaşkanı'nın çıkışının, oyunun kurallarını değiştirmeye çalışanların restine karşı genel bir kararlılık mesajı olduğunu düşünüyorum. İşin nereye varabileceğine işaret eden bir çerçeve.
Dolayısıyla bugünden yarına söz konusu büyükelçilere yönelik bu derece sert yaptırımların gündeme gelmesini beklemiyorum.
Ama ilerleyen süreçte daha sert hamleler de görecek gibiyiz.
Şaşırmayı bırakmalıyız.
Zira birilerinin hâlâ ne zaman çıkacak diye korkuyla gün saydığı 3. Dünya Savaşı çoktan başladı zaten. Pandemi başka ne ki?
***
TEMEL FIKRASI...
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu bir televizyon programında hararetle siyasetçilerin Mercedes marka makam otomobili kullanmasını eleştiriyor.
Sunucu Pınar Işık Ardor tam zamanında soruyor...
"Sizin makam aracınız ne?"
Temel Bey utana sıkıla "Mercedes" deyiveriyor.
Keşke "Tabii ki Mercedes" falan deyip bir kahkaha patlasaydı, hiç olmazsa gülerdik.
Bu arada Temel Bey...
Mercedes aracı olan siyasileri "ahlaken" eleştirirken aynı marka otomobile bindiğinizi unutmuş muydunuz? Gerçekten Pınar Hanımın sorusuyla mı hatırladınız?
Yoksa bu "ayrıntıyı" kamuoyun bilmesinde bir fayda görmeyip "umursamadınız" mı?
Daha nasıl yumuşatayım, lütfen bir cevap, gerçekten merak içindeyim.
***
NİYET İYİ...
Bu Denizli'den bir sanat eseri.
Çocuklar korkuyor eleştirileri üzerine belediye kendisini şöyle savunmuş:
"Sanat eseri olarak görülmemelidir. Sadece saygı amaçlı yapıldı. Burada kötü bir niyet yok ve aranmamalıdır."