Cübbesiz Ahmet, Cübbeli'nin "AK Parti'nin iktidarı kaybetmemek için parlamenter sisteme dönmesi gerek" sözlerini köşesine taşıyor...
Kimi muhalif gazeteciler ise "AK Parti zaten birinci parti. 50+1'e ne gerek var? Eski sisteme dönersek hükümeti kurması kolaylaşır" diye akıl veriyor...
Kim kimin mesajını kime veriyor, hiç kafanız karışmasın.
Sadece durup şu son iki yılda bizzat şahit olduklarınızı düşünün.
Zira henüz birkaç yıl önce geçtiğimiz yeni hükümet modeli ilk büyük sınavını pandemide verdi.
Ne Avrupa ülkeleri gibi sağlık altyapısı çöktü, hastaneleri kilitlendi ne de ABD gibi çalışan nüfusun 3'te biri işsiz kaldı.
Tavan yapan ev kiraları, market raflarındaki zamlar dediğinizi duyuyorum.
Hakkınız var... Hatta üstüne benim de bu köşede sıkça eleştirdiğim abartılan izolasyon tedbirlerinin bireysel hak ve özgürlükleri daraltması gibi konuları da ekleyebilirsiniz.
Ama "sistem" bu küresel olağanüstü hal boyunca her alanda organize şekilde var olduğunu net olarak ortaya koydu.
Güvenlik, ulaşım vb kamu hizmetlerinin hiç biri aksamadı, kilitlenmedi.
Bu zor dönemde yaşanan deprem ve orman yangınlarında da anında sahadaydı. Almanya'da sel felaketleri hükümeti devirdi, burada ise yaralar çabucak sarıldı.
Performansına kaç puan verirsiniz o ayrı konu...
Ama pandemide Adam Simith'in serbest piyasadaki görünmez eline tersten plastik kelepçe takıldığını aklınızdan çıkartmayın. Küresel ticaret ve tedarik zincirinin sekteye uğradığını da...
Görüyorsunuz, İngiltere gibi dev ekonomiler bile sallandı. Ülkede sene başından beri doğalgaza yüzde 250, Ağustos'tan bu yana ise yüzde 70 zam yapıldı. Gıda nakliyesinde çalışacak TIR ve kamyon şoförü bulmak gibi basit problemleri bile çözemiyorlar. Akaryakıt kuyrukları, Venezuela'da gördüğümüz beceriksizlik manzaralarını aratmıyor.
Böyle bir dönemde Türkiye'de eskisi gibi davulun başka tokmağın başka elde olduğunu düşünün...
Hele hele parlamenter sistemin dayattığı bir koalisyonla yönetildiğimizi...
Sizce araya kaç hükümet krizi ve seçim sığdırırdık?
***
BANA İSİM VERDİRME TTB
Türk Tabipler Birliği, Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Banu Küçükpolat hakkında Seda Sayan'ın programında göbek attığı için değil de reklam yaptığı gerekçesiyle soruşturma başlattıklarını söylüyor.
TTB'nin tepkisinde göbeğin etkili olduğunda ısrarcıyım.
Zira ekranlar ve hatta köşeler ilaç reklamı yapan hekimlerle dolu. Pandemide tezgahı çeşitlendirip dezenfektan, maske ve aşı işine de girdiler... İlaç mümesillerinin işini elinden aldılar, marka veriyorlar.
Kim olduklarını da herkes çok iyi biliyor.
Ama belli ki işlerini büyük bir ciddiyetle amuda kalkarak yaptıkları, Banu Hanım gibi açıktan göbek atmadıkları için TTB'nin dikkatini çekmemişler.
***
KENDİMİ ARIYORKEN OLMAKTAN KORKTUĞUM YERDEYİM
Dünya basını Bursa'nın İnegöl ilçesinde ormanlık alanda ekiplerle birlikte kendini ararken bulunan Beyhan Mutlu'yu konuşuyor.
Olay da netleşti tabii.
Beyefendi ve arkadaşları ormanda kafayı çekmişler. Beyhan Beyin canı sıkılmış, arkadaşlarına haber vermeden ortamdan ayrılmış. Ormandaki yazlık evine gidip sızmış. Sabaha karşı da kurtarma ekiplerinin sesini duyunca belki bir yardımım olur deyip kendisini arayanlara katılmış.
Bense bu garip olayı duyunca pek çok kişi gibi istmesizce Feridun Düzağaç'ın "Kendimi arıyorken olmaktan korktuğum yerdeyim" dediği o güzel "Alev alev" şarkısını mırıldandım. Hatta yıllar sonra açıp yeniden dinledim.
Acaba Feridun Bey bu derin dizeleri yazarken, "Dünya gündemine girmişim ama dünya umurumda değil" diyen soyadıyla müsemma Beyhan Beyinki gibi bir ruh halini mi tasvir ediyordu?