Koronayla ilgili bilimsel gerçekler ortaya çıkmaya başlayınca, pandemide halka ekranlardan korku saçan felaket tellalları da kıvırmaya başladılar.
Çaktırmadan, "tartışılmaz" dedikleri tedavi yöntemlerinin ve izolasyon tedbirlerinin aslında çok da gerekli olmadığını satır aralarında itiraf ediyorlar.
Hallerinde mahcubiyetten eser olsa tamam diyeceğim. Herkes yanılabilir, doğru bildiğinin yanlış olduğunu anlayabilir...
Ama özeleştiri şöyle dursun, bu arkadaşlar zeytinyağı gibi üste çıkıp çelişkilerini ortaya koyanlara saldırıyorlar.
Bol keseden tavsiye ettikleri işlevsiz yasaklar yüzünden hayatı kayan vatandaşın, belini doğrultamayan esnafın sitemine bile tahammül edemiyorlar.
Dün de Habertürk'ün ağzı bozuk kalemi, "güruh" dediği kendisini eleştirenlere "düşük zekâ" diye hakaret ediyordu. Ardından da "bu bilimsel tavrını" bir bedduayla taçlandırıyordu:
"Onlara temennim, en yakınlarının ağır bir koronaya yakalanması. Hanya'yı Konya'yı görsünler diye. Beddua mı? Beddua."
Beddua etme alışkanlığını, birer birer yurt dışına firar eden Habertürk'teki eski mesai arkadaşlarından mı edindi bilmiyorum.
Belki de Twitter'dan beni "Bence siz hastalanmayın ve elimize düşmeyin" diye tehdit eden Bengi Başer isimli "Hipokrat yeminliden" feyiz almıştır...
Ama bilim sandığı taassubu, ekranda reyting devşirdiği korku figürlerinden öğrendiği kesin.
Zira senteze, tezler ve antitezlerle ulaştığını bildiğimiz analitik düşünceye, pandemide "tez-antitez-polis" yöntemiyle varmaya çalışan "sevgili hocalarıydı".
İroni yapmıyorum... Mehmet Ceyhan'ın, pandemide akademinin yurttan sesler korosuna katılmayan "meslektaşı" Canan Karatay'ı karakola şikâyet ettiğini unuttunuz mu?
Ne yapalım... Kaderimizde, akademinin yayımladığı makaleleri "mutlak gerçek" sanan, antitezleri ekranlardan beddualarla, hakaretlerle ve hatta polis marifetiyle "çürütmeye" çalışan engizisyon kafasından bilim nutukları dinlemek de varmış.
Ama bilimde çığır açan hipotezlerin, akademinin merkezindeki kabullerden değil her zaman sınırdan, uçlardan geldiğini anlamaktan bile aciz bu kafa yalnızca bize özgü bir durum değil.
Baksanıza, kameraların karşısında pandemiyle ilgili söylediklerini maillerinde yalanladığı ortaya çıkınca ABD medyasının diline düşen Dr. Athony Fauci "şarlatanlığını" nasıl savunuyor:
"Endişeliyim... Çünkü bu gerçekten bilime bir saldırı!"
***
ATHENA GÖKHAN'A İFTİRA ATIYORLAR
"Hayatımızda ilk defa #Denizsalyası diye birşey duyduk. Bu salya noldu da bir anda çıktı ortaya da #Kanalİstanbul bunun ilacı denmeye başlandı? Bu boğazda yalandan gemiyi karaya çarptırıp, gördün mü bak boğazdan gemi kaza yapıo filimiyle aynı gibi birşey mi yine? Yalanınız batsın."
Biliyorum okuması biraz zordu ama kusura bakmayın, Athena Gökhan'ın Twitter'daki satırlarını aynen aldım.
İnsanlar 45'inde George Orwell kitaplarıyla tanıştıktan sonra solun kanaat önderleri arasına katılan, ardından İBB sanatçılığına terfi eden Gökhan'ın reklam için böyle saçma şeyler söylediğini iddia ediyorlar.
Kendilerine katılmıyorum. Bence Athena Gökhan söylediklerine inanıyor. Hatta "gerçekliğini" iliklerine kadar hissediyor.
Acı olan da zaten "bu hâl" değil mi?
***
VARYANTLARIN SEBEBİ AŞILAR MI?
Ortaya çıkan varyantların sebebinin, virüsü daha dirençli hale getiren aşılar olabileceğine dair ciddi tezler mevcut.
Sürü bağışıklığının ağırlıklı olarak aşılarla gerçekleştiği söylenen İngiltere'den gelen haberler bu iddiayı güçlendiriyor.
Zira vakaların hızla azaldığı İngiltere'de bir hafta içinde yüzde 74'lük artış olduğu bildiriliyor.