Çernobil faciasının yaşandığı o panik yıllarında ilkokuldaydım. Öğretmenim Filiz Şamdancı'nın "Çocuklar çay içmeyin radyasyonlu olabilir" uyarısını mantıklı bularak uzun yıllar bir daha ağzıma çay koymadım.
Filiz Hanım umarım hayattadır. Kendisine yıllar sonra şükranlarımı sunuyorum. Ellerinden öperim.
Yalnızca sağlığımı düşündüğü için değil. Bana genel kabul gören gerçekliklerden de şüphe etmenin "normal" olduğunu öğrettiği, suskunluk sarmalının dışını işaret ettiği için de...
Zira o günlerde de basın 7/24 resmi söylemi, radyasyon hikâye mesajını pompalıyordu. ANAP'lı Bakan Cahit Aral'ın, kameralar önünde çay içip "Türkiye'de radyasyon var diyen dinsizdir" sözleri manşetleri süslüyordu.
ALTAYLI AĞZINA HEP MASKE TAKSIN
Bu kez dünya Çernobil patlamasından çok daha yaygın bir kolektif travmayla karşı karşıya. Pandemi gerekçe gösterilerek alınan izolasyon kararları insanlar üzerinde derin bir huzursuzluk hissi yaratmış durumda.
Medya da böyle dönemlerde hep olduğu gibi resmi söylemi köpürtmekle, korku ve panikten reyting devşirmekle meşgul.
Önde gidenlerin karakteri ve hatta ismi bile aynı.
28 Şubat'ın kaotik ortamında köşesinden "Kendime yeni bir iş buldum. Bundan böyle Kılık Kıyafet Kanunu'na aykırı olarak dolaşanları kolundan tuttuğum gibi karakola götüreceğim. Evlerini polise göstereceğim. Otomobilde görürsem plakalarını bildireceğim..." yazan Fatih Altaylı mesela...
Şimdi de konuklarını, reklam aralarında indirdikleri maskeleriyle ağırlıyor. Programları boyunca, resmi söylemin dışında bilimsel tezleri doğru bulan bilim insanlarına, seyircilere, hastalığı yaydıklarına inandığı "pis Suriyelilere" küfürler, hakaretler ediyor.
İnsan bu nefret seanslarına denk gelince keşke bunun gibiler ömür boyu maske taksa diyor. Arada burnundan nefes alabilir nasılsa.
Son şovu da yayında aşı vurdurmakmış.
ZORUNLU OLMADAN KOŞA KOŞA...
Sözünü ettiğim hacıyatmaz prototipinin bir başka örneği Ahmet Hakan boş durur mu?
O da geçenlerde, Sağlık Bakanı ile konuşmadan önce, Alman aşısı vurdurtmak istediğini ancak fikrinin değiştiğini belirterek, "Kolumu sıyırmış Çin aşısı için sıranın bana gelmesini beklemekteyim" diye yazdı.
Hadi Altaylı 60 yaşını almış. DNA'sının, RNA'sının değişmesi gibi bir kaygısı olamaz. Daha neyi mutasyona uğrayacak?
Sıyırmış Ahmet dersen risk grubunda. Dalağı yok...
Ancak yaşıtım olan Nagehan Alçı'nın telaşını anlamak zor.
Dün Altaylı ile beraber canlı yayında aşılanmaya hazır olduğunu ilan ediyordu
Nagehan'ın bakanlık yetkililerine, insanların zorunlu olmadan koşa koşa yapacakları (!) bir de önerisi vardı tabii ki:
"Bence herkese yetecek kadar aşı miktarına ulaşıldığında devlet aşılanmayı teşvik etmek için kovid tedavisinin maliyetinin bir bölümünü vatandaşa bırakabilir. Emin olun böylece insanlar zorunlu olmadan koşa koşa aşılanır."
Pandeminin belirsizliğinde, izolasyonun neden olduğu maddi manevi sıkıntılarda naçar kalmış insanların bu medyadan daha çekeceği var.