Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün cuma çıkışı, Ermenistan'ın Rusya'yı, Azerbaycan'ın da buna karşılık masada Türkiye'nin arabuluculuğunu önerdiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı şimdiye kadar Rusya'dan Türkiye'nin masada olmasına bir itiraz gelmediğinin de altını çizdi. Rusya cephesinde durumlar ne, ona bakalım...
Valday Tartışma Kulübü'nün yıllık toplantısına video konferansla katılan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in söyledikleri bu konuda epeyce fikir veriyor.
"Ermenistan işgali sonsuza kadar devam edemezdi" diyen Putin, Dağlık Karabağ sorununda Türkiye ile aynı düşüncede olmadıklarını ve anlaşmazlıkları konusunda ödün verebilecekleri noktalar bulmaları gerektiğini vurguluyor. Ve ekliyor:
"Erdoğan, baskılara rağmen bağımsız dış politika izliyor... Türkiye ile tepkilere rağmen kendi milli değerlerimizi anlayarak bunu (Türk Akım projesi) çok hızlı yaptık. Erdoğan, 'Bunu gerçekleştireceğiz' dedi ve biz bunu gerçekleştirdik. Türkiye, askeri teknik iş birliği alanında da S-400 sistemini almayı kararlaştırdı ve satın aldı. Böyle bir ortakla çalışmak çok hoş ve güvenli."
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün gazetecilerin
S-400 denemeleri ve
ABD'den gelen tepkilerle ilgili sorusu üzerine verdiği şu cevapsa, Putin'in Türkiye'yi
"küresel bir aktör, ciddi bir muhatap" olarak görmesinin yersiz olmadığının göstergesi:
"S-400 testleri yapılıyor, ABD'nin yaklaşımı bizi bağlamaz, bunu da kalkıp ABD'ye soracak değiliz."
Erdoğan'ın bu çıkışı yaptığı
ABD'nin Başkanı tarafından,
Putin ve Çin Devlet Başkanı
Cinping gibi dünya liderleriyle
birlikte anıldığını hatırlayalım. Trump defalarca Erdoğan'ın tuttuğunu kopartan, dürüst ve kararlı bir lider olduğunu ifade etti.
Geleceğini memleketinde gören her yurtseverin göğsünü kabartacak bu
ulusal prestij elbette üç beş günün eseri değil. Arka planda, sağlam ve cesur bir strateji var.
Erdoğan, kemik seslerinin işitildiği küresel rekabet arenasında yalnızca Türkiye'nin imkânlarını değil potansiyelini de ustaca koz olarak kullanıyor.
Suriye, Libya, Balkanlar, Arap Yarımadası, Afrika derken son olarak Kafkaslar'da Türkiye'nin nüfuz alanını genişleterek
Doğu Akdeniz gibi asıl meselelerin yatırıldığı masada elimizi güçlendiriyor.
***
İkinci Dünya Savaşı sonrası tesis edilen
yeni dünya düzeninin tekrar yapılandırıldığı bu süreçte pastadan ne kadar pay alabileceğimizi yaşayarak göreceğiz.
1950'lerde "galiplerin" Türkiye'ye
"hafif sanayiye sahip bir tarım ülkesi" olarak çizdiği istikameti değiştirebilecek miyiz? Ulusal güvenliğimizi garanti altına alıp kişi başı gelirin 20 bin dolarları aştığı bir memleket olabilecek miyiz?
Eğer bu hedefe ulaşılacaksa bunun ancak Erdoğan yönetiminde olacağı ortada.
Zira onun koltuğuna talip olan muhalefet sözünü ettiğimiz
tam bağımsızlık hedefinin bizzat kendisini tehdit sayıyorlar.
Sorsan yüz yıl önce yedi düvele kafa tutmuş Mustafa Kemal'in askerleri... Ama Mavi
Vatan iddiamızı da, ateş çemberinin
ortasındaki Türkiye'nin savunma
çeşitliliğini arttıran S-400'leri
almamızı da, Suriye'nin kuzeyindeki,
Irak sınırındaki, Ege'deki,
Akdeniz'deki hatta Kıbrıs'taki varlığımızı
da "masraf" ve "macera"
sayıyorlar.
Bereket demokrasiye geçtiğimiz günden beri bu halk, iktidarı,
okyanus ötesinin ve Brüksel'in önüne attığıyla yetinmeyi vaat eden işbirlikçilere, Batı'ya "Bize iktidarı verin yine siz yönetin" diye çırpınanlara teslim etmiyor. İnanıyorum ki etmeyecek de.