Haluk Bilginer geçen gün de tuttu, dünyanın en prestijli televizyon ödüllerinden olan Emmy'de en iyi erkek oyuncu seçildi!
Bizi yine gururlandırdı.
Ama zaten usta oyunculuğuyla Türk seyircisinin gönlünü yıllar önce fethetmişti...
Performansı yalnızca Türkiye'de değil, ileri tiyatro öğrenimi gördüğü ve pek çok başarılı işin altına imza attığı Birleşik Krallık'ta da takdir topluyordu.
Yıllardır keyifle takip ettiğim Bilginer'in kariyerinde tartışılmaz yeteneğinin ve işini ciddiye almasının büyük payı olduğu ortada.
Ama bence Bilginer'in başarı öyküsündeki 'Higgs bozonu', ödül aldığı dizinin adında zikredilenden başkası değil:
Bilginer'in "şahsiyeti."
***
Zira uzunca bir süresine sahnesinden şahit olduğumuz
yıllar onu sertleştirmedi.
Sanatçının ödülün ardından gazetecilere yaptığı sade yorumlar bile başlı başına bunun göstergesi.
Ne büyük büyük politik mesajlar, ne kibir göstergesi aşırı bir mütevazılık.
Sadece işini ciddiye alan bir adamın gururla gülümseyen samimiyeti.
***
Gündemdeki diğer şahsiyetse elli yıllık bir gazeteci.
Uğur Dündar.
O da yıllardır bildiğiniz gibi...
Yine adı bir skandalın içinde anılıyor.
Evet,
Truangate'den bahsediyorum.
Meğer öğreniyoruz ki
Uğur Bey bu skandaldan
pek önceden haberdarmış.
Talat Atilla
önce onu aramış... Dündar
almayınca
ihale Rahmi Turan'
a kalmış.
Hatta
Star'dan Ersoy Dede geçen
gün yazmıştı... Uğur
Bey skandalın zeminini ta aybaşında
cilalamaya başlamış. Atilla'nın
internet sitesini tüm takipçilerine
ısrarla tavsiye etmiş.
Dün de gazetesi
Sözcü'nün Genel Yayın Yönetmeni (varmış)
Metin Yılmaz kendisine şöyle
sitem ediyordu:
"Rahmi Bey'in yazdığına yüzde 100 inansam zaten manşet yapardım.
Uğur Bey de yalan olduğuna bu kadar eminse keşke Rahmi Bey'i de uyarsaydı." Keşke Metin Bey, keşke...
Ama benim aklıma başka bir şey takılıyor...
Acaba bu tarz işlerde
akla ilk önce neden hep Uğur Dündar geliyor?
Haklısınız,
işte bunların hepsi şahsiyet meselesi...