Ünlülerimizin CHP'nin İstanbul Belediye başkan adayını desteklemek için başlattığı "her şey çok güzel olacak" kampanyası tartışılmaya devam ediyor.
Sloganın patentini almaya çalışanlar sırada...
Eski polis şeflerinden Emre Uslu'nun o bir önceki belediye seçimlerinde başlattığı "Her şey çok güzel olacak" kampanyasını hatırlatanlar var.
Uslu bu kampanyayı başlattıktan 2 ay sonra tüm FETÖ'cülerden daha öngörülü davranarak yurt dışına kaçmıştı.
Evet, evet, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Meclis kürsüsünden FETÖ'nün montajlı tapelerinin kayıtlarını okuduğu günlerden bahsediyorum...
Gelin görün ki, dün de bir "hanım şarkıcımız" 2009'da çektiği klibin "her şey çok güzel olacak" nakaratını sosyal medyada paylaşıp hak iddia ediyordu:
"Yahu bende ne öngörü varmış da farkında değilim vallahi..." Ee, işte öngörü sahibi dehaların değerinin anlaşılması kimi zaman bir on yıl alabiliyor Şehrazat Hanım (Bildiğimiz Şehrazat değil tabii ki.)
***
Ancak kimse kusura bakmasın, hepimiz biliyoruz bu işin mimarı
Cem Yılmaz'dır.
Zira başrolünü
Mazhar Alanson'la paylaştığı 1998 yapımı filmine "Her şey çok güzel olacak" adını koymuştu.
Zaten komedyenin kendisi de
Ekrem İmamoğlu'nun seçim kampanyasının startını sosyal medyada başlatırken bu filme atıfta bulunmuştu.
Sezar'ın hakkı Sezar'a...
İzlemişsinizdir, MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli dün bu hakkı sahibine net şekilde teslim etti.
***
Peki, ne oldu da politik sanatın, mizahın kapısının önünden bile geçmeyen, renk vermemek için her renge bürünen ünlülerimiz eski "eserlerine"
parti logosu yapıştırmak için sıraya girdiler?
CHP'nin iktidara geleceği öngörüsünde bulundukları için mi?
Sanmıyorum. Zira Cumhurbaşkanlığı seçimlerine daha 4,5 yıl var.
Kaldı ki onlar, her zaman olduğu gibi halkın değil,
Kültür endüstrisinin iktidarına bakarlar.
Ve bildiğiniz üzere, medyada, kitap, sinema, tiyatro sektöründe de egemenlik kayıtsız şartsız CHP'nindir...
Hükümetler değişse de bu alanın hakimi değişmez.
Ne kadar yetenekli, başarılı olursanız olun
bu güce biat etmezseniz varoluş şansınız çok azdır, gömerler sizi.
Ne zaman bu meseleyi düşünsem, Cumhuriyet tarihinin kültür sanat alanındaki en büyük başarılarından birinin altına imza atıp bizleri Nobel'le gururlandıran
Orhan Pamuk geliyor.
Kültür endüstrimiz bir dönem Kürt sorunu, resmi tarih, askeri vesayet gibi konularda demokrat bir tutum takınan
Pamuk'u yıllarca yok saydı. Adamcağız ne zaman ki dönemin Hürriyet'ine röportaj vermeye mecbur kaldı, ancak ondan sonra
Nobelli kitapları Migros raflarına kadar sokulabildi.
Dünyada çok az örneği olan "Masumiyet Müzesi"nin Cihangir'de olduğu falan keşfedildi.
Peki, bu tekel hep böyle sürüp gidecek mi? Kırılması için daha ne olması gerekiyor?
Kolay değil...
Seçmenin çoğunluğunun seçtiği bir iktidara küfretmedikleri için ezim ezim eziliip bugünlerde
ölü taklidi yapan biçarelerin haline bakın, zorluğu anlarsınız.