Geçtiğimiz günlerde Uygurlu bir halk ozanı olduğu belirtilen Abdürehim Heyit'in, Çin devleti tarafından işkenceyle öldürüldüğüne dair iddialar ortaya atıldı.
Çin, Rusya, Suriye ya da İsrail'le, ABD aleyhine herhangi bir diplomatik temas söz konusu olunca nedense telaşa kapılıp "eksen kayıyor" diyenler yine sahnedeydi.
"Türk devleti derhal Çin'le ilişkilerini kesmeli" seviyesine kadar varan talepler dile getiriyorlardı.
Kendilerini genel olarak "İslamcı" diye tarif eden bu kişilerin yalanlanan provokatif iddialarıyla ilgili defalarca yazdığım için bu kez de konuya mesafeli yaklaştım.
Zira zamanlama yine manidardı. Suriye'nin geleceğiyle ilgili, Türkiye, Rusya ve İran'ın katıldığı, yani ABD'nin dahil olamadığı Soçi Zirvesi öncesiydi. Zaten İran'da bombalar patlamaya başlamıştı bile...
Birilerinin bu zirveden fena halde rahatsız olduğu açıktı. Bu kez de bombalı açık mesajların yanı sıra kamuoyu manipülasyonu türünden baskı araçlarını kullanmak isteyecekleri ortadaydı.
***
Ancak, seçilmiş
siyasi iktidara ve
Türk dış politikasına parmak sallamayı alışkanlık haline getirmiş
çevrelerin iddiaları kısa
sürede bir kampanyaya
dönüştü.
Konuya duyarlı milliyetçi ve dindar vatandaşlar iddialara kayıtsız kalmadılar.
Normal.
Neticede yeryüzünde hiçbir devlet
sütten çıkma ak kaşık değil... Çin'in Uygur Türkleri'nin bir takım
haklarını ihlal ettiğine dair somut iddialar da malum.
Öyle ki Dışişlerimiz sosyal medyada pişirilen bu
iddiaları Çin'e sormak durumunda kaldı.
Çin devleti ise bu
iddiaları açık bir dille yalanladı.
Üstüne de öldüğü söylenen
Heyit'in bizzat kendisinin bu iddiaları yalanladığı bir videoyu izlememizi tavsiye ettiler!
Buyurun cenaze namazına!
***
Bu iddiaları sosyal medyada yayan tiplere baktım,
iki üç gün önceki heyecanlarından eser kalmamış...
Dışişleri devreye girip iddialarını Çin'e sorunca "
Bize CIA ajanı diyenler baksınlar. Dışişleri de bizim iddialarımızı
ciddiye alıyor.
Şimdi ne diyecekler?" diye adressiz göndermeler yapıyorlardı.
Şimdi ise, Çin'in açıklamasının ardından ölü taklidi yapamaya başlamışlar.
Oysa kimsenin bunlara "ajan" falan dediği yok ha...
Kendilerini en fazla,
yalan söyledikleri, sosyal medya fenomenleri gibi "vijdan kuaförlüğüne" ve
duyar kasmaya soyundukları için eleştiriyorum, o kadar.
Sanırım
Woody Allen'den aklımda kalmış. "
Beni kabul edecek kulübe asla üye olmak istemem" diyordu.
O hesap... Hangi istihbarat servisi,
hırsları boylarını aşan bu kifayetsiz muhterisleri
kendine ajan diye seçer ki? Çocuk oyuncağı mı bu işler.
Her malın bir alıcısı vardır mı diyorsunuz yoksa?
Tahminlerinizi merak etmiyor değilim.