Taktik hep aynı... ABD'nin nedense üçte ikisi yurtdışında olan "ulusal para biriminin" değerini manipüle edip yükseltmek. Ardından da yüksek kur baskısına alınan ülkeleri faiz artırımına mecbur bırakmak!
Nasıl olsa dünya piyasalarını domine eden ulusal bankaları FED olmasa da dünyadaki merkez bankaları siyasi iktidarlardan bağımsız olmak zorunda!
Bizde de bu "kırk katır mı kırk satır mı" dayatması pek revaçta.
Sanki yıllardır öyle yapmıyormuşuz gibi... Bağımsızlık adı altında, ulusal siyasi program ve hedeflerle ters düşen para politikaları ekonomimizi kırılganlıktan kurtarmış gibi hâlâ aynı çözümde ısrar ediliyor.
ABD'deki sistemi ayakta tutan dolar silahının bekası uğruna dillere pelesenk olan "ekonomik amentülerden" farklı bir yol önerene de "cahil" gözüyle bakılıyor.
***
Oysa mantıksız olan ve dünya üzerindeki refahı adaletsiz bir şekilde "
kuzeyin" lehine dağıtan bu sistemin çuvalladığı ortada.
"İdeal" olarak sundukları
dünya ekonomik nizamında, aralarında
özel bir banka olan FED'in hissedarlarının da
bulunduğu küçük bir azınlık dışında herkes
sömürülüyor. Milyarlar açlık sınırında.
Ama kimilerine göre
suç asla, küresel yoksulluğu doğuran ve
az gelişmişliği sürekli kılan bu paradigmada değil...
Mesul olan mesela, iki bağımsız devletin aralarında ticaret yaparken
illa ki üçüncü bir ülkenin, ABD'nin para birimini kullanmak zorunda olmasını saçma bulanlar... (Bu arada aramıza
Jean Claude Juncker de katıldı.)
Ya da psikolojik baskı altına alınarak faizleri
6.25 puan artıran Merkez Bankası'nı eleştirenler. Mevduat faizlerinin
yüzde 25'lerde olduğu bir ülkede
kim niye yatırım yapsın diye sorup geleceğimiz adına kaygılananlar.
***
Ama ABD haydutlukla dünyayı soyarken ona erketelik (gözcülük) yapan "ekonomiklerin" işi kolay. Siyaseten doğruculuk tekellerinde. Üzerinde hiçbir sorumluluk yok.
Merkez medyaya ve tüm kültür endüstrisine,
iş dünyasına,
akademiye bir
örümcek ağı gibi yayılmışlar.
Aka kara, karaya ak deme
meşruiyetleri var. Kalkınmakta olana,
büyüyene yıkılmış, batana ise başarmış muamelesi
çekebiliyorlar.
Mesela mı?
Faizlerin yüzde 4'lerde olduğu, ihracatın rekor kırdığı, MB dolar rezervinin tavan yaptığı 2013'te
Türkiye batıyor yaygarasıyla halkı sokağa dökmüşlerdi... Şimdi de
borcu gayrı safi milli
hasılasının iki katı olan, bir raptiyesi bile kalmayan,
son limanları Pire'yi de Çinlilere satan
Yunanistan'ın "
başarı öyküsünü" konuşuyorlar.
"Battı denen
Yunanistan ekonom
ik krizi nasıl atlattı? Aleksis
Çipras anlatıyor."
Allah seni davul etsin emi,
Euronews!
"Olsun yine de davulun
sesi uzaktan hoş geliyor ama" diyorsanız, o da sizin
bileceğiniz iş tabii ki.