Son beş yılda selam verdikten sonra konunun dolara gelme hızı, kurun yükselişini aratmıyor.
Hepimiz, Tahtakale dövizcileri gibi, ellerimizdeki telefonlarla saniyesi saniyesine dolar kurunu birbirimize aktarıyoruz.
Vatandaşın bu halini "Doların mı var ki" diye aklınca tiye alanlar yanılıyorlar.
Çünkü ülkenin derdinin hepimizi germesinden daha doğal, insani, medeni bir durum olamaz.
Bizler, üretim ilişkilerine katkımız farklı seviyelerde olsa da, bu ekonominin birer ortağıyız. Ondan eksilen bizden eksilir. Dolaylı etkilerini hissedeceğimiz bir dert varsa da konuşuruz.
Kaldı ki bu ilgi, doların sürekli gündemde kalıp bir yatırım aracıymış gibi algılanmasına yol açsa da bu müzmin sorunun net şekilde algılanmasına da yarıyor. Ki bu da yarısını rakamların yarısını da toplumsal psikolojinin belirlediği ekonomik krizlerle mücadelede en etkili silah.
***
Çıkın sokağa sorun.
Siyasi görüşleri farklı olsa da vatandaşlar, son günlerdeki
döviz hareketliliğinin "
asıl nedenine" dair büyük oranda hemfikir.
Aklı başında herkes doların yükselişinde, casus Brunson'ın bırakılmaması ya da ekonomi politikalarındaki tercihler dışında
dış faktörlerin daha belirleyici olduğunu kabul ediyor.
Dolarla düşüp kalktığımız bu
gündemde,
"
ayakta kalmaya çalışanların"
hikâyesi
üç aşağı
beş yukarı
böyle...
Son derece ciddiyiz yani.
***
Bir de
dolar yükseldikçe sırıtarak alçalmaya başlayanlar var.
Komedileri ibretlik.
Dolar gündemimize, gizleyemedikleri bir sevinçle, sırıtarak dalıyorlar.
Millet de, kalelerine giren topa "gol" diye sevinecek kadar sürünen bu
faydasızları rakip, yabancı görünce basıyor kalayı tabii ki. Bense
acı acı gülümsüyorum daha ziyade.
Dün de onlardan biri, ünlü bir mankenimizle evliliğinden sonra adı daha bir duyulan
Mirgün Cabas sağ olsun bizimle dertleniyordu.
"Eğer
doların düşmesini istiyorsanız,
papazı bıraktığınız gün
Osman Kavala'yı, Enis
Berberoğlu'nu ve
diğerlerini de bırakın!"
Evet, doların düşmesini
istiyoruz Mirgün Bey. Hatta
üstüne seni de verelim,
tabii sen de bizler gibi doların
düşmesini istiyorsan.