ABD'nin sınırı bile olmayan bu coğrafyada ne işi var sorusuyla yalnızca bizler meşgul değiliz.
Amerikan kamuoyu da bu garip durumu sorguluyor.
Ülkede sosyal güvenlik sistemi dökülürken, kentlerin altyapısı köhneleşirken, 'homeless'ların sayısı artarken, okyanus aşırı coğrafyalardaki maceralar eleştiriliyor.
Geçtiğimiz günlerde Afrin'deki bir intihar saldırısı haberine New York Times'ın yaptığı yorum, bu hoşnutsuzluğun resmi gibiydi...
Gazete, ABD'nin intihar bombacılarıyla müttefik haline gelmesinin garipliğinden yakınıyordu.
Elbette tartışma şimdilik Trump karşıtı bir düzlem üzerinde yürütülüyor.
Obama döneminden miras kalan Ortadoğu politikalarında Beyaz Saray'dan bağımsız hareket eden Pentagon'un, CIA'nın sorumluluğu ayrıca gündeme gelmiyor...
Ama ne olursa olsun haklı bir sorgulama.
Darısı, ABD'nin Suriye'yi terör örgütleriyle işgal etmesini devrimcilik, solculuk, Kürt milliyetçiliği adına destekleyen bizim antiemperyalistlerin başına.
***
BİRAZ GEÇ KALDINIZ AMA...
"Bölgedeki en güçlü, en istikrarlı ülkeyi dikkate almadan kurmakta olduğumuz düzenin başarılı olacağını düşünüyor musunuz, cevap hayır. Türkler Suriye'de PKK devletine izin vermeyecek. Eğer büyük bir askeri güç olmadan bunu başarabileceğimizi düşünüyorsak kendimizi kandırıyoruz. Türklerle çalışarak PKK'nın Suriye'de büyümesinin kısıtlanmasını konuşabiliriz."
(Michael Doran/ Hudson Enstitüsü Ortadoğu Uzmanı)
***
LİNÇTEN BESLENENLER
TRT Haber spikerlerinden Tuğba Dalkılıç Afrin harekâtıyla ilgili bir haberi sunarken PKK ile TSK'yı karıştırdı.
"PKK bu noktadan sivilleri vuruyordu" diyeceğine "TSK vuruyordu" dedi. Yani dili sürçtü.
Spiker günlerdir sosyal medyada hedef gösteriliyor, linç ediliyor...
Kurumu da soruşturma başlatmış.
Açıkça söyleyeyim, bu hiç hoş bir ruh hali değil. Son derecede tehlikeli.
Öyle ya dili sürçen özür diliyor... Niyetinin bu olmadığını izah ediyor... Dahası Dalkılıç'ın teröre karşı duruşu da sır değil.
Ama yok "dilin bile sürçmeyecek" diyorlar...
Sosyal medyada mal bulan trollerin koparttığı sanal gürültüye pabuç bırakılıp insanların hayatlarını karartıyorlar.
Tamam, anlıyoruz, ordu seferde, hassasiyetler tavan yapmış durumda...
Ama bu, aklımızı vestiyere asmamızı gerektirmiyor değil mi?