FETÖ davasında yargılanan darbecilerin kimi ifadeleri sinir bozucu cinsten.
Biri "Tatbikat sandım" diyor. Öteki "Fetullah Gülen o gece aramızda değildi" diyerek, katledilen vatandaşlar üzerinden aklınca espri yapıyor...
Haklısınız, ana muhalefet liderinin "kontrollü darbe" diyebildiği bir ülkede darbeci katillerin densizliğine mi kızacaksın?
Neyse...
Sanıklardan, Cumhurbaşkanı Başyaveri Albay Ali Yazıcı ise "Darbeyi kimin yaptığını 10 aydır düşünüyorum, ben de işin içinden çıkamadım" demiş.
Daha önce de hatırlatmıştım ama kaçırmış olabilir; anlatacağım şu olay zihin jimnastiğinde yardımcı olur Ali Bey'e.
Örneğin, darbeden kısa bir süre önce, Afrika seyahatinden gelirken Cumhurbaşkanlığı uçağında gazetelerin genel yayın yönetmenlerine yaptığınız o manidar konuşmanızı hatırlayın.
"Darbe yapacağız ama merak etmeyin size bir şey yapmayacağız, fakat o Melih'i (artık bana niye kafayı taktıysa) bizzat ben alacağım" derken ne tür bir şaka yapıyordunuz?
Darbenin ertesi günü birçok yayın yönetmeni arayıp bana sizin bu sözlerinizi söylemişti.
Hepsi şahidimdir. İsterseniz size diğer ayrıntıları da hatırlatırlar.
Şimdi darbeyi kimin yaptığı konusunda biraz daha netleştiniz mi Ali Beyciğim?
***
MUHALEFETİN İKTİDARI YETİYOR, SEÇMEN UMURLARINDA MI Kİ?
2011'de anayasa komisyonunda 4 partinin uzlaştığı değişikliklerin Meclis'ten geçmesine direndiler...
Ardından, hükümetin "siz de anayasa metninizi sunun biz de.
Halkın önüne iki teklifle çıkalım" önerisini ellerinin tersiyle ittiler...
16 Nisan'da onayladığımız metnin oluşturulduğu komisyona katkı verip değişikliği şekillendirmek yerine oturumları kilitlemeyi tercih ettiler.
Evet, CHP'den bahsediyorum.
Sonuç ne oldu?
Ne olacak, her zamanki gibi iki kez kaybettiler.
Hem istemedikleri değişiklikler meclisten geçti hem de yeni anayasaya istedikleri tek bir maddeyi bile sokamadılar.
Yani Türkiye'nin geleceği şekillenirken çırak çıktılar.
Daha da önemlisi, siyaset yapsınlar, taleplerini dillendirsinler, aşama kaydetsinler diye kendilerine oy veren milyonlarca seçmeni "dışarıda" bıraktılar.
Oysa demokrasinin temel kuralıdır... Siyasi aktörlerin "şehirdeki oyuna" kendi "hikâyeleriyle" katılmaları esastır.
Aksi halde demokrasinin nimetlerinden mahrum kalır, oyunu da bozarsınız.
Eskiler boşuna dememiş işte, tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz diye...
Yine aynı hatanın eşiğindeler.
16 Nisan'ın üzerinden 1.5 ay geçti, referandumun zorunlu kıldığı uyum yasalarıyla ilgili tek bir plan, proje açıklamadılar seçmene.
Oysa kendilerine, referandumda itiraz ettikleri maddelerin bazılarının dengelenmesi fırsatı sunan bir yasama süreci var önlerinde.
Yeni Cumhurbaşkanlığı modelinde demokrasinin işlevsel kılınması için elzem olan siyasi partiler ve seçim yasası değişikliklerinde etkin olabilirler.
Ama bakın görün, yine katılıp, şekillendirmek yerine, söz konusu değişikliklerin görüşüleceği platformları tıkamayı, kilitlemeyi tercih edecekler.
Dün Kemal Bey de başka bir konunun görüşülmesini engellemek için milletvekillerine "Meclis çalışmalarını tıkayın" emri vererek rotalarını işaret etti bile.
Çünkü hedefleri yönetmek değil ülkeyi yönetilemez kılmak.
Muhalefetin iktidarı fazlasıyla yetiyor da artıyor bile kendilerine.
Seçmen kimin umurunda?