Anayasa Mahkemesi 3 aydır tutuklu yargılanan Can Dündar'ın tahliyesine karar verdi. Dündar, benzer ya da daha hafif suçlamalara muhatap olan pek çok "sıradan vatandaşın" aksine tutuksuz yargılanacak.
Geçmiş olsun diyeceğim ama Dündar daha cezaevi kapısındayken bu gelişmeyi bir ayrıcalık olarak hissettiğini kibriyle açık ederek nezaketimizi kursağımızda koydu. "Hesap verecekler" tehdidiyle başladığı konuşmasını "Erdoğan'a doğum günü hediyesi vermek istedik" diye sürdürdü.
Dündar sözlerini açmalı, zira yargının "kime hesap vereceğini" merak ediyorum. Gezi döneminde bugün arkasına sığındığı gazeteciliğini ayakları altına alıp önünde poz verdiği basın araçlarını yakan sokak kabadayıları mı soracakmış bu hesabı? Yoksa yılların Cumhuriyet'ini, prestijini ve çıkarlarını korumak üzere emrine verdiği Şam'ın diktatörü mü?
Dündar'ın izah etmesi gereken diğer bir konuysa, hakkında tahliye kararı veren AYM'ye bireysel başvuru hakkını getiren Erdoğan'a kimlerle birlikte "doğum günü hediyesi vermek istedik"leri? Dündar'ın söylediği gibi, bu zamanlamayı Erdoğan'ın doğum gününün yanı sıra, Cerattepe gibi bazı hayati gelişmelere denk getirmesini sağlayanlar kimler? Yılların Cumhuriyet'ini Mustafa Balbay'ın ifadesiyle teslim ettiği Gülen çetesinin ahde vefasından mı bahsediyor Bay Can?
Evet, Dündar, kendilerine, düşüncelerine, inançlarına sabah akşam küfrettiği ikbal pervanelerinin tahliyesinin ardından yaptıkları kutlamalara bakıp havaya girmişe benziyor. Hevesini kursağında bırakmak istemem ama Dündar'ın Ankara'da yargıçları medyada itirafçıları varsa, bu mazlum halkın da siyaseten doğruculuğu elinin tersiyle iten gazetecileri var!
Dolayısıyla cezaevindeyken eşit koşullara sahip olmadığımız için ötelediğimiz soruları artık gönül rahatlığıyla ve eskisinden daha gür sesle Dündar'a yönelteceğiz.
Başlayalım, mesela cezaevindeyken, Rus uçaklarının, Esad'ın topçularının, İran'ın, milislerinin ve YPG- PKK'nın havanlarının altında can veren Türkmenlerle ilgili haberleri izlemiş midir? İzlemişse, Türkmenlere yardım götüren MİT TIR'larına yönelik jurnal niteliğindeki haberlerinin, bugün Bayırbucak'ta eşini, çoluğunu çocuğunu kaybeden annelerin acılarındaki payını hiç düşünmüş müdür?
Peki ya diktatörlük dediği ülkesinde yüksek mahkemenin kendisi hakkındaki kararı ivedilikle görüşürken, tek adam dediği Cumhurbaşkanı'nın hak ihlali başvurusunu 2 yıldır bekletmesini nasıl bir otoriterlikle açıklamaktadır?