Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Son pişmanlık neye yarar

HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş dün nihayet ortaya çıktı. Sabah saatlerinde Radikal'deki advertorial röportajıyla boy gösteren Eş Başkan ardından partisinin grup toplantısında konuştu. Ne var ki Demirtaş'ın seçim öncesi grup konuşmalarını canlı veren kanallar bu kez ilgisizdi.
Hatta inanmayacaksınız, Bugün TV bile grubu görmedi. Oysa Demirtaş'ın konuşması da "bombalarla" doluydu.
Örneğin, aynı zamanda bir hukukçu da olan Demirtaş için, iki polisin yataklarında katledilmesi olayını PKK'nın açıkça üstlenmesinin, örgütün sorumluluğunun delili sayılmadığını öğrendik. Umarız Kandil "Sen bize yalancı mı diyorsun" diye kendisine çıkışmaz.
Buna karşın "PKK silah bırakacaktı Cumhurbaşkanı önledi" türünden akıl almaz iddialarına peşinen inanmamızı salık veriyordu Selahattin Bey.
Evet, acınası bir durum. Şahit olduğumuz, 7 Haziran'ın hemen öncesinde ve sonrasında "ecnebi" destekçilerinin yan sıra Doğan ve Cemaat medyasının gazıyla ayaklarının yerden kesilmesini, kendi mucizesi sanan bir siyasinin ve saz arkadaşlarının, gerçeğin çölüne adım adım teşrifleridir. Alışık olmadıkları gerçeklik koşullarında dünün konforunun klişelerini tekrar ettikçe, fiili ittifaklar kurdukları aktörlerin kendilerinden uzaklaşmaya başladığını görecekler. Şaşıracaklar ve şaşırtacaklar da.
Çünkü dünün kuralları artık geçersiz. Ama sandıkların açılmasının üzerinden henüz iki ay geçtiği için bunu fark edemiyorlar. Oysa koşulları değiştiren süre değil pozisyonları, anlamıyorlar. Örneğin, seçimler öncesinde olduğu gibi bu kez de patlayan bombaların balans etkisinin hareketlerine ivme kazandıracağını düşündüler. Bu nedenle Suruç katliamının ardından arkasına toplumsal desteği de alıp gelecek tepkiyi önemsemeden yine ajitasyona sarıldılar.
Yaşanan acı olayın bariz bir provokasyon olduğu gün gibi ortadayken, en olmayacak adresleri, Hükümet partisini, Cumhurbaşkanını vs. işaret ederek şüphe oklarını kendilerine çektiler. Suruç'un ardından gelen PKK'nın sözümona "intikam" eylemleri de, seçmene, koalisyon olasılıklarının tartışıldığı istikrarsız bir Türkiye'de bölgenin geleceğine dair fikir vermeye yetti. Oysa konuşmalarında, yazılarında peynir ekmek gibi tükettikleri "devrimci halk savaşı" retoriğinin de elbette ki bir doyma noktası olacağını akıl etmeleri gerekiyordu. Eğer, sırtlarını tapışlayanların, kendilerine güçlerinin çok ötesinde verdikleri değer gözlerini kamaştırmamış olsaydı, belki bunu yapabilirlerdi de.
Hatırlayın, Kobani'deki DAEŞ mevzileri üzerinde birkaç koalisyon uçağı belirince "Biji Obama" sloganları eşliğinde "ABD'nin bölgede yeni stratejik ortağı biziz" diye böbürlenerek gezen kendilerinden başkası değildi. Bugün ise her saat başı ABD'den ve Avrupa'dan gelen bol "terör" vurgulu darbeler, iki ayda kazanıp sarsılmaz sandıkları meşruiyetlerini dövüp boyalarını döküyor.
Yakında, ilişkide olmanın küfre eşdeğer sayıldığı Gülen çetesiyle de ilişkileri sürdürülemez noktaya gelecek. Ve tabii ki, teröre karşı toleransları nedeniyle ulusalcı kesimlerdeki homurdanmaları göğüslemeleri giderek zorlaşan Doğan grubu da kendilerini daha fazla taşımayacak.
Çok uzun bir vadeden falan bahsetmiyorum. Seçimin üzerinden 2 ay geçmişken siyasi atmosferin değişim hızı size bu konuda fikir verecektir.
Biliyorum, HDP'nin bir iradesi yok. Ne var ki bu sorumsuzluk hali, yalnızlaşma ve marjinalleşme süreci başladığında pişmanlık duymalarını engellemeyecek.
Ve kuşkusuz rafa itekledikleri yerli malı Çözüm Süreci'ne ve onun birinci düşman ilan ettikleri mimarı Erdoğan'ı mumla arayacaklar, hatta aratacaklar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA