Hafta başında Urfa'dan gelen acı haberle sarsıldık. Kobani'ye gitmek üzere Suruç'ta bir araya gelen sivillere intihar saldırısı düzenlendi. 32 vatandaşımız hayatını kaybederken onlarcası da yaralandı. Katliamı DAEŞ'in gerçekleştirdiği konuşuluyor.
Ne yazık ki kara gün bir türlü bitmek bilmedi. Akşam saatlerinde bir acı haber de Adıyaman'dan geldi. PKK bir askeri şehit etti. Evet, kör gözüm parmağına provokasyon günlerindeyiz yine. İçerideki provokatif unsurların üzerine bir de sınırlarımızın hemen ötesinde faaliyet gösteren DAEŞ terör örgütü eklendi. Suriye'nin kuzeyindeki alan hâkimiyeti mücadelesi, sınırlarımızı aştı.
Tablo net. Bölgede işleyen demokrasisi, istikrarlı ekonomisi ve huzur ortamıyla bir vahayı andıran Türkiye hedef tahtasında. Türkiye'ye biçilen modelse Suriye. Ama ülkenin kolay lokma olmadığını bildikleri için menzile varan yolun taşlarını dikkatli döşüyorlar. Önce bir kaos ortamı yaratılacak. Ardından ehven-i şer metotlar dayatılıp basiretsiz bir yönetim kurulacak. Ardından gelsin olası bir iç savaş senaryosuna zemin hazırlayacak "müdahaleler."
Herkesin derdi başka
İşaret alan terör grupları İstanbul başta olmak üzere bazı büyük kentleri yangın yerine çevirdi. Yabancı ajanslar kentlerde uzun namlulu silahlarla gezen teröristlerin resimlerini geçiyor. Reyhanlı katliamının ardından baş gösteren Gezi sürecinde olduğu gibi, sosyal medyada manipülasyonlar gırla gidiyor. Biraz ciddiyet beklediğimiz medyanın durumu daha da vahim. ABD'nin ve İsrail'in taşeronu olduğuna dair şüphe kalmayan Gülen çetesinin argümanlarıyla hükümete değil, ülkeye yüklenen Cumhuriyet'in başındaki adam, yine Türkiye'ye "teröre destek veren ülke" imajı çizmekle meşgul. Sanki 2013'te terör örgütü ilan ettiği DAEŞ tarafından bir kez daha saldırıya uğrayıp bu kez de 32 vatandaşını kurban veren kendisi değilmiş gibi, Türkiye Suruç katliamının azmettiricisi ilan ediliyor.
Kimileri içinse yitirdiğimiz onlarca canın yegâne anlamı var o da koalisyonun ne kadar elzem olduğu! Gençlerin canından çıkardığı yağı hiç çekinmeden satıyor bir sabah programcısı. "Kaosun üzerine çekin" dediği o koalisyon süngerini sıkınca kan damlayacağını bile bile: "Ülke daha fazla gerginliği taşıyamaz. Hele bu iklimde bir erken seçimi hiç taşıyamaz. Kurun AKP/CHP koalisyon hükümetini."
İnsaf, insaf insaf...
Siyaset sınıfta kaldı
Ateşe su dökmesi beklenen siyasi aktörlerin elinde ise ya körük var ya içinde su dövecekleri havan. Bir yıl önce Cumhurbaşkanı adayı olan, son seçimde de milyonlarca seçmenin oyuyla parlamentoya giren HDP Eş başkanı Demirtaş, vatandaşların "bir kısmını" silahlanmaya çağırıyor. Ne kadar sorumlu bir davranış!
Milliyetçiliğin ekmeğini yiye yiye bitirmeyen Bahçeli ise, yurtseverliğini sergileyeceği gün gelip çattığı halde hâlâ kendisine ihtiyaç duyulacağı o anı seyirci locasında beklemekle meşgul. Türkiye'de hükümet kurmaya aday CHP ise, acınası şekilde, Esad'ın ahının tutuğu efsaneleriyle...
Ak Parti'ye gelince. Kuşkusuz birlik ve itidal çağrıları önemli. Ne var ki içte ve dışta dört koldan yaratılmaya alışılan bu büyük kaosun panzehiri partilerin imzalayacağı (hoş zaten yanaşmıyorlar ya) kâğıt üstü birlik mesajları değil. İhtiyacımız, "burada bir devlet varmış" dedirtecek, kaosa ve teröre karşı "kararlı" bir duruş.
Bir gün gelip alay konusu yaptığımız "nerede bu devlet" kalıbını ciddi ciddi dillendireceğimi hiç düşünmezdim ama büyük konuşmamak lazımmış demek.
Neredesiniz? Bir yere mi gittiniz? Yoksa zaten hiç olmadınız mı?