Bundan dört sene önce bugünlerde Fethullahçı savcıların talimatıyla yüzlerce Fethullahçı polis MİT binasının etrafını sarmaya başlayınca o bölgedeki tüm MİT görevlileri 'Acil Durum' koduyla Başkanlık binasına çağrıldı. Yüzleri maskeli korumalar tam teçhizatlı şekilde ağır silahlarıyla Başkanlık etrafında etten duvar ördü. Devlet ile paralel devlet bir silahlı çatışmaya girmek üzereydi. MİT Başkanlık binasında bulunan iki MİT görevlisi ise arkadaşlarının yardımıyla binadan gizlice çıkarılarak güvenli bir adrese götürüldü. Eşzamanlı olarak diğer adreslere gönderilen Fethullahçı polisler eski MİT Müsteşarı Emre Taner ve emekli Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş'in de kapısını çalıyordu. MİT, polisten hızlı davranmış, 42 yıldır teşkilata hizmet veren ve çözüm süreci için inisiyatif alan Taner ve Güneş'i korumalar eşliğinde çoktan güvenli evlere nakletmişti. Adreslerden boş dönen Fethullahçı polis şefleri deliye döndüler...
***
Öte yandan asla bu darbe teşebbüsünden de geri adım atmadılar. Tüm bu sürecin FETÖ kanadında beyni şu an tutuklu olan bir polis şefidir. Ben bu adamla 10 Şubat 2012'de devletin kayıtlarına da giren bağırış çağırış içinde 9 dakika 27 saniyelik bir konuşma yaptım.
Hakan Fidan'ı tutuklama niyetlerini de gizlemiyorlar ve kendilerine çok güveniyorlardı. 7 Şubat'ta başlayan bu teşebbüs günlerce yeni alt teşebbüslerle devam etti ve ancak 18 Şubat'ta tehlike tamamen bertaraf edilebildi. Bu 11 günün hikâyesi özellikle sinema ve TV dizileri için inanılmaz bir malzemedir ve şu ana kadar yapılanlar iyi niyetli ama yetersizdir. Fethullahçı çete "
Hakan Fidan'ı alamasak bile hiç olmazsa iki MİT görevlisini alırız, daha sonra Fidan'a kadar varırız" düşüncesiyle bir atak daha yaptı ve Fethullahçı savcı, gece yarısı İstanbul'daki MİT Lojmanları için arama kararı çıkarttı. Nöbetçi Mahkeme'den alınan kararda sadece iki MİT mensubunun dairesi değil, aynı kattaki bütün dairelerin de aranması isteniyordu. Saatler 23.00'ü gösterdiğinde ellerinde arama kararlarıyla lojmanların kapısına gelen polis içeri alındı. Dairelere giren polisler saatler süren aramada, ailelerin mahremiyetini dahi didik didik etti. Bu arada MİT mensuplarının yakalanması için her gün Müsteşarlığa ait resmi binalara birer ekip gönderilmeye devam edildi...
***
Fethullahçı çetenin içeri tıkmak istediği
Recep Tayyip Erdoğan, ertelediği ameliyata 11 Şubat 2012'de girdi. Erdoğan, ameliyat öncesi riskleri dikkate almış, sağlık ekibi ve ameliyat yeri tekrar gözden geçirilmişti. Ayrıca MİT krizinin aşılması için jet hızıyla yasal düzenleme yapılması kararlaştırılmıştı. O yasa teklifi 10 Şubat'ta Meclis Başkanlığı'na sunuldu. AK Parti Isparta Milletvekili
Recep Özel imzasını taşıyan tek maddelik teklif, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26'ncı maddesinde değişiklik öngörüyordu. "
Soruşturma İzni" başlıklı maddeye göre, MİT mensuplarının veya Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilenlerin; görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı veya Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin (Özel Yetkili Mahkemeler) görev alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla, haklarında soruşturma yapılması Başbakan'ın iznine bağlı olacaktı. Meclis'e gelen teklif, 17 Şubat'ta kabul edildi. 18 Şubat'ta ise yasa Resmi Gazete'de yayımlandı.
***
MİT Yasası'ndaki değişikliğin ardından Başbakanlık 24 Şubat 2013'te soruşturmaya izin verilmediğine ilişkin yazısını Savcılığa gönderdi. Savcılık, 22 Mart 2013'te kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Böylece kriz son buldu. Savcıların iddianamesi dikkate alınacak olsaydı, PKK -KCK faaliyetlerinde istihbarat toplamakla görevli MİT mensuplarının tamamı tutuklanacaktı...
***
Fethullahçı şebeke Hakan Fidan için ise apayrı bir planı icra etmekteydi. Savcılık'tan gözaltı kararının çıktığı gün Fidan, MİT'in özel uçağı ile Ankara'dan İstanbul'a gidecekti. Nasıl olduysa uçağın gizli tutulan rotasını Fethullahçılar elde etmişti. Tutuklama tam bu sırada uygulanacaktı. O hikâye bile başlı başına büyük bir hadisedir. Bir başka yazıda da o olayı anlatırız...