Dün de yazdığım gibi maalesef Erdoğan takıntısı denen hastalık başkanlık sistemine dair esaslı entelektüel bir tartışmadan bizi alıkoyuyor. Oysa bu mesele Türkiye'nin gelecek yüzyılı ile alakalıdır...
***
Bu mesele Erdoğan meselesi değildir. Erdoğan zaten çok güçlü ve daha güçlü olmak için başkanlık sistemine ihtiyacı yok. Erdoğan mevcut gücüyle şu anki sistemle istediği gibi ülkeyi yönetebilir. Üstelik şu anki sakat sistemde Cumhurbaşkanı'nın yetkisi bol, sorumluluğu ise nerdeyse yok. Şu anki sistemde kötü niyetli ve güçlü biri diktatör gibi ülkeyi yönetebilir. Oysa sivil ve özgürlükçü bir anayasal çerçeve altındaki başkanlık sistemi modelinde isteseniz bile otoriter iktidar kuramazsınız. O yüzden başkanlık sistemine geçiş demokratik hukuk devletinin de garantisidir...
***
Başkanlık sistemi der demez "
Diktatör yaratır" hurafesini duymaktan çok sıkıldım.
Besim Tibuk'un Liberal Demokrat Parti'si 1994'te bu sistemi parti programında savunmaya başladığı zaman da aynı saçma laflar söylenirdi. Oysa adam gibi bir başkanlık sistemi gerçek bir kuvvetler ayrılığı sistemidir ve dolayısıyla diktatörlüğe karşı panzehir işlevindedir. Ayrıca bazı tarihi olgulardan bahsederek birtakım hurafeleri çürütmek mümkündür.
***
Önce şu basit soruyu soralım: Başkanlık sistemiyle gelen hangi ünlü diktatörü tanıyorsunuz? Ben hiç tanımıyorum ve bilmiyorum. Peki, şöyle bir soru soralım: Nazizm, Faşizm, Bolşevizm, yani
Hitler,
Mussolini ve
Lenin hangi politik sistemler vasıtasıyla diktatörlük inşa etti? Cevap: Hepsi parlamenter sistemler sayesinde.
***
Başkanlık sisteminin neden diktatörlüğe daha kapalı bir sistem olduğuna biraz değinelim.
Diktatörlüğe en müsait ortam, devletin üç temel kuvvetinin (yasama, yürütme ve yargı) aynı elde bulundurulmasıdır. En eski despotluklardan, en son faşist ve sosyalist diktatörlüklere kadar, yaygın rastlanan pratik şudur: Diktatör, bu üç kuvveti de bünyesinde toplar.
Yürütme zaten kendisidir, yasama organı üyelerini o seçer, yargıçlar Hitler veya
Stalin'e sadakat yemini yaparak işe başlar. İnsanlık tarihinin önemli bir ilerlemesi; yasama organının, yürütmeden ayrılmasıyla gerçekleşmiştir.
***
Fakat insana en uygun sistem olarak; bu üç kuvvetin gerçekten birbirinden ayrılması, ilk çağlardan beri ima edilegelmekle birlikte, en tutarlı biçimde Fransız liberal düşünür
Montesquieu tarafından formüle edilmiş ve tarihin ilk anayasal demokrasisi olan ABD'de 1787'de hayata geçmiştir. Başkanlık sistemi hakkındaki bir başka yanılgı burada ortaya çıkar: Kuvvetlerin birbirinden tam bağımsız olmasının gerekliliği savunulur. Oysa kuvvetlerin birbirinden çok fazla ayrılması durumunda; her birinin derebeyleşmesi, yani bir yerine üç grup diktatörün yaratılması ihtimali ortaya çıkabilir. Yarın Türkiye'nin demokratikleşmesi için de çare olarak gördüğümüz iki turlu dar bölge başkanlık sistemi modelini anlatmaya devam edeceğiz...