Geçtiğimiz haftaiçi Nice ve Cannes'daydım. Mipim adı verilen dünya gayrimenkul fuarını gezdim. Dünya şehirlerindeki gelişmeleri takip etmek için bu fuar enfes bir ortam sunuyor. Hem Yavuz Donat hem de Şeref Oğuz'un da yazdığı gibi İstanbul standı fuarın yıldızıydı. İstanbul Ticaret Odası gerçekten çok iyi hazırlanmıştı. İstanbul maketi diğer tüm şehirlerin maketlerinden çok daha güzeldi. Herkes hayran kaldı fakat maalesef en çok ilgi Londra standınaydı. Londra sanayisizleşme süreci yaşayan İngilizlerin şu an en önemli ihraç kalemi oldu denilebilir. Müthiş bir finansal zeka ve pazarlama ile Londra markasını satıyorlar.
Rus, Çin ve Arap zenginleri başta olmak üzere tüm dünya zenginleri de Londra'ya akıyor. İstanbul'un da Londra modelini örnek alması şarttır. Londra şehrini genişletiyorlar ve şehrin dış çeperlerinde yeni cazibe alanları yaratıyorlar. Regeneration yani kentsel dönüşüm işinde çok başarılılar. Londra Paris'e inanılmaz fark atmış durumda. Bürokratik ve hantal Fransız kafasının liberal ve kozmopolitan İngiliz kafasının yanında solda sıfır olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz. Bizim de modernleşme modelimiz Fransa olduğu için o bürokratik memur kafasını aynen devraldık. Hala da bu memur zihniyetini aşamadık. 657 denilen kepaze yasa durdukça da aşabileceğimizi sanmıyorum. 657 Türkiye'nin yeterince zenginleşememesinin de sebeplerinden biridir. 657 denilen yasa Türkiye'nin medeniyet sıçraması yapmasına da engeldir. AK Parti seçim sonrası yeni bir devlet personel yasası çıkarmalı. Salla başını al maaşını dönemi bitmeli. Çok itiraz gelecektir ama bu devrim Türkiye'nin çıkarları için yapılmalı.
Margaret Thatcher da hantal bürokrasi ve hazıryiyici takımını yıkıp geçtiği için çok küfür yedi ama bugün İngiliz liberalleri ve İşçi Partisi bile Muhafazakar Thatcher'ın Britanya'yı ikinci sınıf ülkeler ligine düşmekten kurtaran lider olduğunu kabul ediyor. Britanya hala haşmetli bir ülkeyse bunu Demir Lady'ye borçludur. Yoksa 1979 itibariyle İngiltere iflasın eşiğinde bir ülkeydi. İmparatorluktan eser kalmamıştı. Köhnemiş bir şehirdi Londra.
Thatcher kadife eldivenler için demir yumrukla bu köhnemiş düzeni yıkıp geçti. Çok sert ve net bir liderdi. Bu devrimden elbette çıkarlarını ve imtiyazlarını kaybedenler çok oldu hatta belki bu yüzden 1990'da parti içi bir darbeyle siyasetten ayrıldı ama Thatcher'ın mirasıyla 7 sene daha yönetim devam etti. 18 senelik kesintisiz bir muhafazakar iktidar dönemiydi bu. Bu süreçte Maggie'ye İngiliz medyasından çok saldırılar oldu fakat sonra herkes yeni düzene alıştı. Bizde de benzer durum yaşanıyor. Bizde de zamanla herkes yeni düzene alışacak...
90'ların sonunda Zafer Mutlu'nun Sabah Kitapları serisinden Thatcher'ın Downing Street Anıları basılmıştı. Fakat şu an baskısı Türk kitapçılarında yok. Bir yayınevi hemen haklarını alıp o Türkçe tercümeyi yeniden yayınlamalıdır. Siyasetçilerimiz ve özellikle de kadınlar 20. yüzyılın en önemli liderlerinden birinin bu kitabını muhakkak okumalıdır. Mipim derken nerden nereye geldik. Ama herşey birbirine çok bağlı. Türkiye'nin 2015 sonrası bu devlet reformunu yapması hantal bürokratik memur düzenini tamamen yıkması ve yargıda paralel yapıyı yok ederek tam bir hukuk devleti haline gelmesi şarttır.Thatcher hayranı şu anki İngiliz Başbakanı Cameron yabancı yatırımcıları ülkesine çağırırken sürekli bir hukuk devleti olgusuna vurgu yapıyor.Yabancı şirketler ile İngiliz bürokrasisinin ihtilaf haline düştüğü durumların çoğunda davaları yabancı müteşebbislerin kazandığını rakamlarla ortaya koyuyor. Mahkemeler bireyleri ve şirketleri bürokratik tasalluta karşı koruyor. O sayede milyonlarca müteşebbis İngiltere'ye ve özellikle Londra'ya akıyor. Rusya ve benzeri ülkeler ise hukuk devleti olamadığı için kan kaybediyor. Bürokrasiyi minimize edip mahkemelerimizi adalet dağıtır hale getirmemiz zengin ve güçlü Türkiye ve küresel şehir İstanbul ideali için de zorunludur...