Bugün 29 Ekim... Bu gece Ankara'da Yeni Türkiye'nin Yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ilk Cumhuriyet Resepsiyonu verilecek.
Yeni Türkiye'nin kurucu devlet adamı Recep Tayyip Erdoğan toplumun her kesiminden binlerce davetliyi ilk kez Cumhurbaşkanı sıfatıyla ağırlayacak. Cumhuriyetimizin 91. yılını yepyeni bir felsefeyle kutlayacağız. Hepimiz için çok heyecanlı bir gece olacak. Yeni Türkiye 77 milyon yurttaşın tamamının ülkesidir. Tüm yurttaşların eşit olduğu özgürlükçü demokratik bir Cumhuriyet'in adıdır Yeni Türkiye. Aksi bir ihtimalde burası Yeni Türkiye olmaz. Eski tas eski hamam düzeni devam eder...
***
Dün de yazdığımız gibi Yeni Türkiye'nin en temel problemi Alevi meselesidir. Alevilerin taleplerinin karşılanması geciktikçe Alevi kimliğinin radikalleşerek meşru siyaset dışı yollara yönelme ihtimali artıyor. Nitekim 31 Mayıs 2013 Gezi olaylarından beri yaşadıklarımız bunun göstergesidir. Bu konuda saha çalışması yapan kimi sosyal bilimciler Alevi gençler özelinde bu radikalizmin yükselişine dikkat çekiyorlar...
***
6 sene önce yazdığım bir yazıda sormuştum... Türk siyaset ve devlet adamları tıpkı Kürt meselesinde olduğu gibi ancak silahlı bir Alevi hareketi oluşunca mı acaba Alevi meselesini acil ve önemli sorun sayacak? Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hem de Başbakan Davutoğlu'nun bu meselenin aciliyetini görmesi ve bir an evvel bir düzenlemeye gidileceğini ifade etmesi umut vericidir.
***
Elbette Alevi sorunu dünden bugüne çıkmış nevzuhur bir olgu değil... Dürüstçe itiraf etmeliyiz ki Alevilik meselesi bağlamında toplumsal ayrışma potansiyeli hep vardı.
Bu bağlamda Türkiye'nin kadim köklere sahip, kuşakları aşan temel toplumsal fay hattının Alevilik meselesi etrafında düğümlendiğini söyleyebiliriz...
***
Öte yandan Alevi terimi de aslında uydurulmuş bir terim. Fakat artık tuttuğu için kullanıyoruz. Bu toplumun derin hafızasında bu meselenin adı
Kızılbaşlık/ Kızılbaşlar meselesidir. Kızılbaş olanlar kendini böyle ifade ederdi. Öyle olmayanlar içinse Kızılbaş ismi kötüleyici ve dışlayıcı anlamda kullanıldı. Bu ülkede hiçbir Türk ya da Kürt, atalarından birbirine karşı etnik nefret duygusunu miras olarak devralmamıştır. Fakat Kızılbaşlık meselesinde durum asla öyle değil...
***
Bu ülkede atalarından Kızılbaşlara yönelik bir sevgisizlik, güvensizlik ve hatta nefret devralan çok sayıda insan var. Kemalist rejim döneminde bu toplumun kendi devleti bizzat taraf tutan ve toplumsal kesimleri birbirine kışkırtan bir devlet oldu. Bakmayın şimdi "mecburiyetten" Alevilere yapılan Kemalist övgülere... Kemalizmin özünde de Sünni- egemen bir mantık hükümrandı hep.
***
Bu mantık, eski rejimin bilinçaltına işlemişti... Mesela Kemalist rejimin propagandistlerinden Cüneyt Arcayürek yıllar önce o zamanki Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ten bahsederken "
Paksüt'ün babasını da tanırdım. Caferidir bunlar ama iyi ailedirler" deyivermişti...
***
Arcayürek'in bu sözleri genel Kemalist bilinçaltını yansıtan temsil kabiliyeti yüksek bir örnek. Kemalizm nazarında da "
Caferi ama iyi çocuk" Paksüt gibiler hep sevilmiştir. Paksüt eğer rejim karşıtı özgürlükçü bir adam olsaydı, o zaman "Zındık bir Caferi" olduğu sık sık hatırlatılırdı. Benzer durum "
Kürt ama iyi çocuk" Abdurrahman Yalçınkaya'lar, "
Dindar ama iyi çocuk" İhsan Eliaçık'lar için de geçerli... "
İyi çocuk" olursanız imtiyazlarını kaybetmek istemeyen LAST (Laik - Sünni -Türk) egemenlerin yararlanmak istediği, başınızı okşadığı, öptüğü kokladığı adamlar olursunuz...
Zaten bu tiplerin istediği de budur...