Bugün 30 Mart 2014. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kritik günlerinden biri. İleride yazılacak, geleceğimizi belirleyecek bir gün… Bu gün yalnızca meşru siyasetin değil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin saldırı altında olduğu karanlık günlerden geçerek sandık başına gidiyoruz. Maalesef bu seçim siyasi aktörler arasında yaşanan bir seçim değil. Bu seçim karanlık bir çete ve meşru devlet arasında yaşanan bir seçim. Kaptanı beğenmeyebilirsiniz. Ama hepimiz aynı yolda gidiyorsak şayet, içinde bulunduğumuz arabanın devrilmesine göz yumamayız. Çünkü devrilecek olan kaptanla beraber aynı zamanda sizlersiniz, hepimiziz… Maalesef arabayı devirmek isteyen bir güç yanına kaptanı sevmeyenleri almaya çalışarak meşru devlete saldırdı bu seçimlerde. Bununla da yetinmedi, amacına ulaşamayacağını anlayınca Türkiye'nin varlığına saldırdı. İşte bu gün bütün bu kirli oyunlarla, hepimizin güvenliğine saldıranlarla hesaplaşma günü. Bu gün sandıktan çıkanın yöneteceği Türkiye'yi oylamanın günü. Bu gün Türkiye'nin Türkiye'den yönetileceğini bir kez daha teyit etmenin günü…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti saldırı altında
Perşembe günü Türkiye, tarihinin en tehlikeli saldırılarından birine maruz kaldı. Hedef Tayyip Erdoğan değildi. Hedef AKP Hükümeti değildi. Hedef Türkiye Cumhuriyeti Devleti idi. Belli ki Dışişleri Bakanlığı'nın gizli bir toplantısında ortam dinlemesi yapan örgüt, bütün devleti dinlemiş ve belki de hâlâ dinlemeye devam ediyor. Bu apaçık casusluktur. Ve maalesef hepimizin güvenliğine kast eden bu suçu hâlâ görmezden gelmeye çalışanlar, bunu yayınlamanın ifade özgürlüğü olduğunu söyleyenler, Başbakan nefreti nedeniyle bundan bile siyaset üretmeye çalışan malum çevreler var.
Üstelik yayınlanan ses kaydını da tamamen manipüle ederek yapıyorlar bunu! Taha Akyol da Hürriyet'te hatırlatmış. Diyor ki: "Bu toplantı yapılırken IŞİD teröristleri Türk toprağı Süleyman Şah Türbesini kuşatmış bulunuyordu. Hakan Fidan IŞİD'in Türkiye'de çok bomba patlatabileceğini söylüyor. Bakan Davutoğlu da Suriye topraklarında operasyon yapmanın Kuzey Irak gibi kolay olmayacağını ima ederek 'zaten adamların kapasitesini bildiğimiz için biz girmeyelim diyoruz' diye konuşuyor." Ayrıca unutmayalım: Bu bir beyin fırtınası toplantısı, nihai kararların alındığı bir toplantı değil. Öte yandan bu toplantıdan -ki bazı yerlerin montajlandığı söyleniyor- hiçbir şekilde Suriye'yle savaşa taraftar bir iktidar görüntüsü çıkmıyor. Aksine devletin kurumları gerekli gördüğü halde operasyonu durdurma taraftarı bir siyasi irade söz konusu.
Esasen bu kadar çirkinleşebilen bir manipülasyon kampanyasının bu noktadan itibaren panzehiri o kayıtlara ulaşım olur. Kamuoyu dinlese 'siyasi çıkar için savaş planları yapan hükümet' imajının yalan olduğunu kendiliğinden görecek. Orada siyasi kimliği olan yalnızca Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu. Feridun Sinirlioğlu yılların diplomatı. Genelkurmay 2. Başkanı Org. Yaşar Güler tecrübeli bir komutan. Bu isimlerin AK Parti'li olduğu söylenebilir mi?
Yatak odasının ahlak bekçileri
'Kim dinlediyse bulunsun ama içerik de çok vahim' diye özetlenebilecek ucuz pozisyonu şuna benzetiyorum: Bir karı-kocanın yatak odası gizlice kaydedilmiş. Kayıtlar çıkıyor ve birileri 'böyle bir kaydı kim yaptıysa bulunsun ama bu karı-kocanın yaptığı da şöyle ayıp, böyle kabul edilemez' diyor. Bundan daha sinsi, daha gayri ahlaki bir yorum olabilir mi?
Not: Bu yazı karım Nagehan Alçı'ya aittir. Bir sebepten bugün köşemi kendisine bıraktım. 30 Mart Türkiye için hayırlı olsun…