Bundan iki hafta önce 10 Haziran'da bu köşede 14 Haziran Türkçe Olimpiyatları Finali'nde yaşananları birebir yazınca bana her yönden sorular yağmaya başladı... 14 Haziran gecesi Başbakan'ın "Bu hasret bitsin" çağrısının öncesinde ve sonrasında neler yaşanmıştı? Bu çağrının ardından benim de tüm gün dahil olduğum Başbakan'ın 15 Haziran Sakarya gezisi sırasında helikopterde ve programlarda neler konuşuldu? Hem çok sayıda okur,hem de çok sayıda gazeteci geçen haftadan beri bu soruların cevaplarını merak ediyor.
Geçen pazartesi Takvim'deki sütunumda Salı gününe bu soruların cevaplarını yazacağımı söylemiştim... Fakat hemen ardından bir yakınım vefat etti. O yüzden Beyaz TV yayınına da katılamadım. Pazartesi'den yazılacak salı yazısını da yazamadım. Salı günü klavyenin başına oturur oturmaz da Dağlıca'daki PKK katliamını öğrendim ve nevrim döndü.O konuyu yazdım.Sonrasında da önemli görüşmeler için acil Ankara'ya gittim.Sabah'ın internet sitesindeki ilk iki yazımda Yeni Ankara'nın karmakarışık fotoğrafını resmetmeye çalıştım.Gazetedeki arkadaşlar vefatla ilgili bir not koydular ama tabii yine de internet sitelerinde komplo teorileri gırla geldi...
"Rasim Ozan, Başbakan'dan helikopter ayarı yedi o yüzden yazısını yazamadı"dan "Kütahyalı hiç helikoptere binmedi"ye uzanan uydurma haberler internet sitelerinde dolandı. Neyseki arkadaşlar Başbakanlık kaynaklarına ulaşınca doğruyu öğrendiler ve en azından ikinci zırva iddiayı sitelerinden sildiler...Şunu da açıkça söylemeliyim bana Başbakanlıktan öyle bir istek gelseydi de bir satır bile yazmazdım.Çünkü ben gazeteci olarak binmedim o helikoptere,bir misafir olarak bindim.Bazı şeyler ani gelişti,sabah bir iletişim trafiği oldu.Ben de kendimi önce Kısıklı'da,sonra da Sakarya'ya giden helikopterde buldum.O günkü temaslarda benden başka medyadan kimse de yoktu zaten...Şimdi sorulara geçelim...
Başbakan 14 Haziran gecesi Fethullah Gülen'e yönelik çağrısını planlayarak mı yaptı? O çağrı yazılı metinde var mıydı?
Hayır yoktu...Bu yönde çıkan yazılar uydurmadır.Hatta diyebilirim ki 14 Haziran saat 19.28 itibariyle Hocaefendi'ye yönelik doğrudan bir çağrının "Emrivaki ve kasıtlı bir çıkış olarak algılanabileceği" düşüncesi egemendi Başbakanlık çevresinin zihninde...Çünkü Başbakan'ın Hizmet'in ve Hocaefendi'nin algıları noktasında hassasiyeti çok yüksekti. Öte yandan Başbakan'ın Hocaefendi'nin yurduna kavuşması arzusu yeni değildi.Bu hissiyatını birkaç yıldır Hizmet'in önde gelen kimi isimleri aracılığıyla iletmişti.O sebeple kimi Hizmet'ten müfrit yazarların "Başbakan samimi ve inandırıcı değil.Samimi olsa daha önce bu çağrıda bulunurdu" demesi çok büyük bir ayıp.Bu yorumu yapan Hizmet gönüllüleri,ağabeylerine (mesela Ekrem Dumanlı'ya) sorsalardı kaç yıldır Başbakan'ın "Bu hasret bitsin" arzusunda olduğunu öğrenirlerdi...Bunu bilerek bu yorumu yaptılarsa bu açıkça terbiyesizliktir, kötü niyettir, fitnedir, fesattır, nifaktır...Bilmeyerek yaptılarsa da "Bu bilgiyi yeni öğrendik,Başbakan'dan özür dileriz" denmesi gerekir...
14 Haziran'da Başbakan niye Hocaefendi'nin ismini doğrudan zikretmedi? Zikretmemesi yanlış değil mi?
Başbakan'ın Hocaefendi'nin ismini zikretmemek gibi bir saçma takıntısı asla yok.Nitekim sonraki demeçlerinde hep zikretti.Salih Tuna böyle yazanlara karşı bunu çok güzel yakalayıp, yazdı...Başbakan'ın 14 Haziran'da isim zikretmeyip "Bu hasret bitsin" "Gurbet garipliktir,bu gurbet bitsin" gibi cümleleri kurması yukarıda bahsettiğim "Emrivaki algılanmamak" hassasiyeti sebebiyleydi. Başbakan'ın bu çağrıyı yapıp yapmayacağı bile son ana kadar belli değildi.Kürsüdeyken kafasında cümleleri tasarladı ve metin dışına çıkarak irticalen bu sözleri sarfetti.İçinden geleni ve daha önce Hocaefendi'ye ilettiğini şimdi milletiyle paylaşmak istedi...Muhtemelen anlamlı bir yada iki cümle söyleyip orada bırakacaktı.Fakat Arena'yı dolduran binlerce insanın desteği Başbakan'ı daha da çok konuşmaya,söylediğini açmaya teşvik etti...Başbakan,Hizmet'in algısı noktasında emin olsa Hocaefendi'nin ismini de açık açık zikrederdi...
15 Haziran günü Sakarya gezisi sırasında neler yaşandı?
15 Haziran'da hem Kısıklı'da hem helikopterde hem de Sakarya'da Başbakan çok keyifliydi,yurttaşların çoğunluğu bu çağrıdan çok mutlu olduklarını ifade ediyordu.Çünkü halk temelinde böyle bir ayrışma yok.Başbakan'ı seven Hocaefendi'yi de seviyor.Hocaefendi'yi seven,Başbakan'ı da seviyor...Hem Başbakan hem de Yalçın Akdoğan başta olmak üzere yakın ekibi Hükümet ile Hizmet arası belli başlı problem alanlanlarının çözülmesi noktasında çok istekli ve kararlıydılar.Hükümet ile Hizmet arası uyumlu ve olumlu çalışma olmadan Büyük ve Güçlü Türkiye ideali gerçekleşemez.Başbakan bu gerçeğin farkında bir devlet adamı.Tüm gayesi de bu yönde... Hizmet içinde Başbakan'a takık kimi nefsine yenilmiş insanlar olduğu gibi,AK Parti içinde de kişisel garezleriyle Hizmet'e takık kişiler elbette var.Başbakan ve yakın ekibi "Nefsani garezlerine yenilen" bu kişilerle ilgili çok net bir dille konuşuyor,yer yer ağır laflar ediyor ve "Açıktan Hizmet'e karşı düşmanca laflar edemezler,hadi bir etsinler" diyorlar...Öte yandan Hizmet içinden yada Hizmet'e güvenerek Başbakan'a ve hükümete karşı açıktan nefret kusan kişilerle ilgili de Hizmet içinde ve özellikle Hocaefendi nezdinde aynı tepki gösteriliyor mu? Gösteriliyorsa(Ki gösterildiğine ben birkaç kez şahit oldum) bu kinci-fitneci takım nasıl hala fitne faaliyetlerine devam ediyor? Bunu da merak ediyorlar...Bu merak da hiç haksız değil...