Genç sünger avcısı Mehmet Çakır, sudan çıkar çıkmaz solugu kaptanın yanında almıstı: "Asagıda bisküviye benzeyen tuhaf levhalar var." Bisküvi benzetmesi, kaptanı bir anda 20 yıl geçmise götürmüstü: 1960'ların basında Türk ve Amerikalı sualtı arkeologları bölgenin bütün denizcilerine fotograflar göstermis, "Eger asagıda böyle seyler görürseniz bize haber verin" demisler.
Durumu kavrayan kaptan, hemen Bodrum Sualtı Arkeolojisi Müzesi'ne haber verdi. Uzmanlar solugu Kas'ın 10 km kadar güneydogusundaki Uluburun mevkiinde aldılar. Evet, asagıda gerçekten de tarihi bir batık vardı. Bilgi Amerikan Deniz Arkeolojisi Kurumu'na da iletildi.
Uluburun Batıgı hem o güne kadar kesfedilmis en eski deniz batıgı olarak, hem de 3 bin 350 yıl öncesinden getirdigi bilgilerle sadece sualtı arkeolojisinde degil, Akdeniz ve Ortadogu tarihinde yeni bir sayfa açmıstı.
Batıga 1984'ten 1994'e kadar 22 binden fazla dalıs yapıldı. Çıkarılan objeler özenle temizlendi, sınıflandırıldı ve analiz edildi.
Gemi günümüz Suriye-Filistin bölgesindeki bir limandan yola çıkmıstı. Bir ihtimal Kıbrıs'a da ugramıstı. Yükü 20 ton kadardı.
Dalgıçların çıkardıgı mallar dudak uçuklatan cinstendi: Mısır Kraliçesi Nefertiti'nin mührü, fil ve suaygırı disleri, devekusu yumurtası, gümüs bilezikler, çini takılar, altın kadehler, madalyonlar, camdan boncuklar, heykelcikler, tunç silahlar ve balık igneleri, islenmis zırhlar, parmak zilleri.
Analizler bu lüks malların, dokuz-on farklı kültürden geldigini gösterdi. Düsünün:
Günümüzden 3 bin 350 yıl kadar önce, Dogu kültürüne ait parmak zilleri, dans edip göbek atmaları için onlarla yeni tanısan Grek saraylılarına dogru yol almakta!
Gemiler içindeki insanlarla, teknolojileriyle ve tasıdıkları mallarla var oldukları çagın birer izdüsümüdür. Batıkların incelenmesi çok önemli tarihi bilgiler verir.
Amerikan Michigan Üniversitesi arastırmacılarından Stewart Gorgon'ın kaleme aldıgı 300 sayfalık kitabın baslıgı da, içerigini anlatıyor zaten: On Altı Batıkta Dünya Tarihi (Kitap Yayınevi.) Gordon anlatımına 1987'de Nijerya'da kesfedilen sekiz bin yıllık Dufuna Kanosu ile baslıyor... Kubilay Han'ın donanmasından, Büyük Savas'ta batırılan yolcu gemisi Lusitania'dan geçerek, günümüze kadar geliyor.
ADETA BİR MACERA ROMANI
Stewart Gordon çok hos bir metin yazmıs.
Kah bir macera romanı gibi, kah ilginç bilgiler ansiklopedisi gibi okunuyor.
Bir örnek... Uluburun gemisinin battıgı dönemde, nar zengin meyvesiydi. Üstelik sadece bir meyve olarak da algılanmazdı.
Narın öteki dünyaya geçisle ilgili çagrısımları vardı. Ayrıca romantik ve cinsel anlamlara sahipti. Bu yüzden mezarlara konulur, resimleri çizilir, üzerine siirler yazılırdı.
Iste M.Ö. 12'nci yüzyıldan kalma bir nar siiri dizeler: "Tanelerim sevgilimin disleri gibi parlar / Meyvemin biçimi onun memeleri gibi yuvarlak / Gözdesiyim ben onun." Daha yeni, hatta gayet tanıdık bir örnege geçelim mi? Costa Concordia gemisinin batısını hatırlarsınız: Altı yıl önce, 13 Ocak 2012'de, Italya'nın Giglio Adası'nda karaya oturup yan yatan yolcu gemisi. Hani 32 kisinin öldügü kaza...
Gordon bu olayı anlatırken günümüz yolcu gemilerinin iç tasarımına, isleten sirketlere ve yolculara agırlık veriyor.
Eskiden gemi Atlantik Okyanusu'nu geçerken yolcular, kucaklarında birer battaniye, güvertedeki sezlonglarda otururdu.
Çevrelerinde cankurtaran sandalları vardı.
Etrafta kaba kıyafetli tayfalar olurdu.
Ask Gemisi türü yolcu gemileri (cruise'lar) öyle mi ya? Bu gemiler, ataları gibi posta ya da kargo tasımıyor. Aslında yolcuları da bir yerden digerine götürmüyor.
Gordon çok dogru bir saptamayla "Varıs yeri artık geminin kendisi" diyor.
Faraza Akdeniz'i turlayan büyük bir yolcu gemisinde, bütün eglence, yemek ve spor etkinlikleri geminin içindedir. Gemide yüzersin, gemide dans edersin, gemide pilates yaparsın, gemide kuaföre gidersin.
Esas deneyim gemide yasananlardır. Ugranan limanlar ise birer promosyon gibidir:
"Bugün Istanbul'u gezecegiz." (Otobüs turu ve halı-kilim alısverisi.) Bu gemiler Atlantik'i geçseler de, birer 'transatlantik' degildir. Yüzen tatil köyleridir.
Ve aynı tatil köyleri gibi, farklı milletler, farklı gemileri tercih eder. Hollandalılar bu gemiye, Ingilizler öteki gemiye biner.
Eski yolcu gemilerinin kaptanları yigit adamlardı. Almanların Prinzessin Victoria Luise gemisi, 1906'da, kaptan hatası yüzünden Jamaika'da kayalara bindirmisti. Kaptan Brunswig gemiyi kurtarmaya çalıstı. Basaramadı.
Kamarasına gidip kafasına bir kursun sıktı.
Peki ya Costa Corcordia'nın kaptanı ne yaptı? Gemi su alıp yavas yavas yan yatmaya baslayınca, yolcuların gözü önünde bir cankurtaran sandalına atlayıp kaçtı. Zorlu kurtarma faaliyetini kıyıdan izlerken gözaltına alındı. Nereden nereye...