2022'den bu yana, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın tetiklediği küresel ve bölgesel jeopolitik gerginliklere bağlı olarak, küresel siyasi sistemdeki şiddetli depremi, Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın 2013'den bu yana bir doktrin olarak ifade ettikleri 'Dünya 5'ten Büyüktür' şiarının son 2 yıldır dünyanın önde gelen ülkelerinin ağırlıklı bir bölümü tarafından en temel gerçek olarak kabul edildiği bir sürece bağlı olarak, sistemin reforme edilmesine yönelik arayışları konuşmaktayız. Bunun yanı sıra, 2008 küresel finans krizi, 2016-2020 1. Trump Dönemi ticaret savaşları, ardından 2020-22 küresel virüs salgını, 2022'den bu yana süregelen bölgesel jeopolitik gerginlikler; ayrıca, temiz enerji odaklı yeşil dönüşüm ile yapay zeka odaklı dijital dönüşüm de küresel ekonomik sistemi temellerinden sarsmakta.
1949'da Genelleştirilmiş Tarifeler ve Ticaret Anlaşması'na (GATT) ve bunun 1996'da Dünya Ticaret Teşkilatı'na (WTO) dönüşümüne öncülük eden ABD, küresel ticaretin liberalleşmesi adına liderlik ettiği kuralların son 10 yıldır kendi aleyhine işlemeye başladığını iddia ettikçe ve 2001 sonu Çin'in Dünya Ticaret Teşkilatı'na üyeliğine yeşil ışık yakmasının ne kadar büyük bir hata olduğunu dile getirdikçe, teşkilatı işlemez hale getirdi. Başkan Bush döneminde başlayıp, Obama döneminde katlanıp, Trump'ın 1. döneminde doruk noktasına ulaşan yaptırımlar, 2024 başı itibariyle 14 bini geçmiş durumda. ABD'nin ekonomik yaptırımları, ek gümrük tarifelerini ve dolar cinsinden uluslararası ödemeler sistemini bir 'tehdit' aracı olarak kullanması, ülkelerin para birimlerine doğrudan finansal saldırılarda bulunması, topyekun küresel ekonomik sisteme, çok taraflı teşkilatlara ve mekanizmaya duyulan güveni adeta çökertmiş durumda.
Başkan Trump'ın 2. görev dönemi de 'ticaret savaşları', ambargolar, yaptırımlar ve doların bir tehdit aracı olarak kullanılması noktasında, ABD dışı kimi G7 ülkelerini, Avrupa Birliği'nin bütününü ve Çin'i karşı yaptırımlara, ek gümrük vergisi tedbirlerine zorlamakta. Oysa, küresel siyasi sistem nasıl reform arayışı içerisindeyse, 'ticaret savaşları' ve 'korumacılık' eğilimlerinin hortlamasından dolayı, gelişmiş ekonomilerinin kendilerini koruyacaklar diye aldıkları kural dışı tedbirlerin sebep olduğu olumsuz etkilere bağlı olarak, küresel ekonomik sistem de 'acil reform' sinyali veriyor. Uluslararası derecelendirme (rating) mekanizmasının gelişmekte olan ekonomiler aleyhine çifte standart uygulamaları, küresel finans sisteminden gelişmekte olan ekonomilerin hakkaniyetli bir şekilde yararlanmalarının önündeki en büyük engellerden birisi. IMF ve Dünya Bankası'nın gelişmekte olan ekonomiler lehine 'sürdürülebilirlik' anlayışını destekleyici yeni finansman mekanizmaları oluşturmamış olmaları ise büyük bir eksiklik.
Uluslararası sistemin güçlü ülkelerinin serbest ticaret aleyhine yürüttükleri 'korumacılık', Çin'in ise 'aşırı yüksek' üretim kapasitesi ve maliyetleri esnetebilme (zaman zaman da manipüle edebilme) kabiliyeti ile 'adil ticaret' kuralını örseleyen tavrı, çok taraflı ticaret sistemine ve küresel tedarik zincirine ciddi zarar veriyor; bölgesel ticari bloklaşma arayışlarını hızlandırıyor. Bu nedenle, 2008-2011 arası yapılan projeksiyonlarda 2025 için 32 trilyon dolar mal ticareti konuşulurken, bugün bu rakamın 5 trilyon dolar altındayız. Bu nedenle, Türkiye'nin Güneydoğu Asya (ASEAN), Afrika ve Latin Amerika ile ticari işbirliğine daha da yoğunlaşması ekonomimize önemli bir hareket alanı sağlayacaktır.