OECD Dünya Forumu ilk kez 2004'de İtalya'nın ev sahipliğinde gerçekleşmişti. İkincisine 2007 yılında 'toplumların ilerlemesini ölçmek ve teşvik etmek' temasıyla Ülkemiz ev sahipliği yaptı. Kore, Hindistan, Meksika, tekrar Kore ev sahipliği sonrasında, yedinci Dünya Forumu'nda tekrar İtalya ev sahipliği yapacak. İtalya'nın ev sahipliği yapmasının önemli nedenlerinden birisi de İtalya'nın bu yıl G7'nin de dönem başkanı olması. Forumların tümü OECD'nin 'daha iyi bir yaşam için, daha iyi politikalar' mottosundan hareket ile, 'refah toplumu'na ulaşmanın ve ülkelerin vatandaşlarına daha iyi yaşam koşulları sunabilmesinin koşullarını irdeliyor. Son 20 yılda öne çıkan kriterler sürdürülebilir büyüme ve servet birikimi, çalışma hayatı ve özel yaşam dengesi, sağlık ve çevre koşullarının kalitesinin arttırılması üzerine yoğunlaşmaktaydı.
Bugün ise, konu '21. Yüzyıl'ın Refah Toplumu'nun kodlarına odaklanmış durumda. Bu yüzyılın refah toplumunun kodları 'doğal sermaye', 'ekonomik sermaye' 'insan kıymetleri sermayesi' ve 'sosyal sermaye' kavramları olarak öne çıkıyor. Toplumların ve bireylerin dijitalleşen bir dünyada maruz kaldıkları yoğun etkileşime rağmen, 'sosyal sermaye'yi güçlü kılmak her zamankinden daha önemli. Günümüzde sosyal yaşam ve iş yaşamı ortamını paylaşmakta olan bireyler arasında sağlıklı bir toplumsal ilişki ağı oluşturmak birinci öncelik. Bu nedenle, akıl, ruh ve beden sağlığı güçlü bireylerin oluşturduğu bir toplumun önceliklerine odaklanmak adına, ülkenin tüm kanaat önderlerinin, tüm kurumlarının, tüm paydaşlarının katılımı ile kapsamlı politikalar, stratejiler ve süreçler oluşturmak gerekiyor. 'Süpersonik dijitalleşme'nin sebep olduğu etkiyi iyi yönetmek ve toplumun akıl sağlığını korumak en hayati mesele.
21. Yüzyıl'ın savaşları, son dönemde sürekli dile getirilen olası bir 3. Dünya Savaşı sadece askeri güce dayalı bir savaş olmayacak; aynı zamanda bir ülkenin 'refah toplumu' olma mücadelesine, 'sosyal sermayesi'ne, 'dayanıklı ve dayanışma içinde bir toplum inşası' mücadelesine de doğrudan saldırı anlamına gelecek. Bu nedenle, Ülkenin 'doğal kaynaklar'a dayalı sermayesini güçlü kılmak, 'ekonomik sermayesi'ni güçlü kılmak yetmiyor. Toplumun tümünü, çalışabilir nüfusu yeni nesil kabiliyetlerle, yeni nesil becerilerle donatmak ta bir o kadar önemli. Toplumun bütünü için dijital okuryazarlığı, finansal okuryazarlığı, kredi okuryazarlığını derinleştirmek; Dijital mecraların sebep olduğu bilgi kirliliği ve dezenformasyona karşı uyanık kılmak, 'sosyal sermaye'yi güçlü kılmak kamudan özel sektöre, sivil toplum kuruluşlarından medyaya önemli roller düşen bir süreç.
21. Yüzyıl'ın derinleşen küresel rekabet ortamında, jeopolitik ve jeoekonomik tehditlere karşı bir ülkenin dirençli olması ve dünya ekonomisindeki konumunu koruması ve ilerletmesi, üretken ve verimli bir ekonomi olmasını da gerektiriyor. Bir ülkenin yüksek katma değer üretebilme ve üretilen katma değeri adil bir şekilde dağıtabilme başarası, gerçek bir 'refah toplumu'na uzanan sürecin en önemli kilometre taşları. Üretken ve verimli bir toplum ise, hem 'insan kıymetleri sermayesi'nin, hem de 'sosyal sermaye'nin güçlü ve etkin kılınması ile başarılabilecek bir hedef. Türkiye tüm bu başlıklar için imkan ve kabiliyetleri en bereketli ülkelerden birisi. Bu nedenle, bize ait hasletlerimizle bu yüzyılın gerektirdiği becerileri doğru harmanlayarak 'sosyal sermaye'mizi güçlendirmeyi ihmal etmeyeceğiz.