Dünyanın önde gelen araştırma ve düşünce kuruluşlarının çalışmaları, 4. Sanayi Devrimi'nin ya malzeme teknolojisinden, ya enerji teknolojisinden, ya da uzay teknolojisinden gelecek. İnsanoğlunun günlük yaşamını şekillendiren her türlü ürün, malzeme, taşıt ve cihazların üretiminde kullanılan malzemelerde devrimsel bir değişim, söz konusu tüm fiziki unsurları hem daha hafif, hem de daha dayanıklı hale getirecek ve uygarlık yaşamı bir başka aşamaya sıçrayacak. Ya da, söz konusu devrimsel değişim veya dönüşüm enerji alanından gelecek. İnsanoğlu, tarihi bir teknolojik buluş ile, enerjiyi olağanüstü erişilebilir ve ucuz hale getiren, daha da önemlisi elektriğin çok kolay üretilmesini sağlayacak bir devrime imza atacak ve uygarlık yaşamı kökten değişecek.
Ya da, uzay teknolojisinde öyle bir devrimsel sıçrama yaşanacak ki, yeni sistemlere, yeni galaksilere, meteorlara seyahat, bir kez daha uygarlık yaşamı açısından yepyeni bir çağın açılması anlamına gelecek. Tüm bu saydığım başlıklar, küresel ekonomi-politik sistemin adeta boğulduğu 'gıda arz güvenliği', 'enerji arz güvenliği', bölgesel savaş ve çatışmalar ve 'iklim değişikliği'nin sebep olduğu sosyo-ekonomik ve sosyo-psikolojik çalkantılar nedeniyle, küresel gündemde yer bulacak değil, hiç kuşkusuz. Çünkü, gündemde yeterince yer alabilseler, uygarlık yaşamında tarihi bir değişime, yeni bir çağın açılmasına sebep olabilecek bu başlıkların tümünün esasen madencilik endüstrisindeki yeni nesil üretim ve işleme prosesleri ile, yeni nesil maden ocakları ile ancak mümkün olabileceğini anlayabileceğiz.
Uygarlık yaşamının başlangıcından günümüze insanoğlu 780 milyar ton bakırı topraktan çıkarmış, işlemiş ve kullanmış. 2050'ye kadar, uygarlık yaşamı için elzem olan, küresel iklim değişikliğinin de önüne geçecek enerji dönüşümü ve dijital dönüşüm için tasarlanacak ve üretilecek yeni nesil malzeme, teçhizat, cihaz ve taşıtlar için gerekli olacağı hesap edilen bakır miktarı ise 3.5 trilyon ton. Soru basit, ya 3,5 trilyon bakırı üreteceğiz ve bu sayede yüzde 100 elektrikli taşıtlar, cihazlar ve teçhizatlarla 'net-sıfır karbon' ekonomisine geçiş, dünyayı sonuçları çok ağır olacak bir küresel iklim felaketinden kurtaracağız. Ya da, madencilik endüstrisine yönelik 'dezenformasyon'lara inanıp, yüzeysel bilgilerle ve geniş bir perspektiften konuları analiz etmeyen bir grup 'çevre aktivisti'nin ağaçlara sarılmasına boyun eğip, bugüne göre 4-5 kat üretmemiz gereken rüzgar tribünleri, güneş santralleri, jeotermal santralleri, karada, denizde, havada yüzde 100 elektrikle çalışıp, adeta 'sıfır' karbon üreten tüm teknolojileri üretmek için gerekli madenleri, nadir metal ve mineralleri üretmeyip, dünyayı bir felakete sürükleyeceğiz.
Gelelim, 'enerji arz güvenliği'ne. Şu hususu hala tam özümsemiş değiliz; ABD, Çin, Hindistan, Japonya, Avustralya, G. Kore, Kanada, Türkiye, G. Afrika ve Brezilya gibi yüzölçümü ve nüfusu büyük ülkeler, hatta dünyada hiç bir irili, ufaklı ülke, enerji ihtiyacının tümünü bugün halen salt 'yenilenebilir enerji' ile karşılayamaz. Çünkü, 'yenilenebilir enerji' kesintisiz bir enerji türü değildir ve bundan da ötesi, üretilen enerjiyi 'depolama' teknolojileri ve imkanları henüz dünyanın ihtiyaçlarını karşılamanın çok gerisinde. Bu nedenle, 2030'dan önce kömürle vedalaşma, 2050'den önce petrolle vedalaşma ve 2075'den önce de 'doğalgaz' ile vedalaşma süreci başlayamaz. Üstelik, söz konusu vedalaşma da 10 yıl sürecek bir periyot olacak. Küresel teknoloji savaşlarının, 'ekonomik güç' savaşlarının maden savaşlarını tetiklediği, Afrika'daki kimi ülkeleri dahi karıştırdığı bir dünya konjonktüründe, şapkayı önümüze koyup bir kez daha düşünelim.