İki 'siyah kuğu' 'Kovid-19' küresel virüs salgını ve Rusya-Ukrayna Savaşı, dünyanın en zengin kesimi ile en yoksul kesimi arasındaki uçurumu ciddi manada derinleştiren, söz konusu ayrışmanın kolay kolay azalmasının, aradaki uçurumun azalmasının mümkün gözükmediği bir trendi tetikledi. 'Küresel zenginlik' ile 'küresel yoksulluk' arasındaki dengesizliğin ne yazık ki 'istikrarlı' bir şekilde büyüdüğü bir trendin içindeyiz. Dünyanın en zengin yüzde 10'u, 2017-2019 döneminde, dünyadaki toplam gelirin yüzde 45'ine hakimdi. 2022 sonu, iki 'siyah kuğu'nun etkisi ile bu oran yüzde 52'ye yükselmiş durumda. Dünya nüfusunun yüzde 50'sini oluşturan yoksul kesimin dünya milli gelirinden aldığı pay ise yüzde 8,5'e gerilemiş durumda. Bu tablo, dünya genelinde 108,4 milyonu aşan yerinden yurdundan olmuş insan sayısının katlanarak büyüyeceğini; önümüzdeki dönemde 200 milyona ulaşmasından endişe duyulan mültecilerin arasında ciddi bir rakamı 'iklim mültecileri'nin de oluşturacağını gösteriyor.
Ancak, küresel ölçekte derinleşen yoksulluk, küresel iklim değişikliğinin sebep olduğu tehditleri bertaraf edecek yerel düzeydeki projelerin hayata geçirilmesini adeta durma noktasına getirmekte. Küresel yoksulluk 'alarm' verirken, gelişmekte olan ülkelere ve en az gelişmiş ülkelere, enerji ve çevreye yönelik 'yeşil dönüşüm' çağrısında bulunmak ve bu dönüşüm için gerekli kaynağı ise daha fazla borçlanarak, yani daha fazla 'yoksullaşarak' bulmaları gerektiğini ifade etmek ise, acı bir 'ironi'. BM Kalkınma Programı (UNDP) verileri, 2020-2023 arası 165 milyon insanın daha dünya genelinde 'küresel yoksulluk'un bir parçası haline geldiğini ve sosyal korunma, sağlık ve eğitim gibi temel sosyal hizmetlere erişim kabiliyetini kaybettikleri uyarısında bulunuyor. Aynı dönemde, ortanın altında gelişmiş ve en az gelişmiş ülkelerde 370 milyar dolara ulaşan borç ödemesi yükü (ana para ve faiz) kamu kaynaklarının kalkınmaya yönlendirilmesi adına da en büyük riski oluşturmakta.
Küresel borç sarmalı ve gelişmekte olan ülkelerinin dönemsel borç servisleri, her geçen yıl günlük bazda 3,65 doların altındaki yaşam standardının temsil ettiği 'yoksulluk sınırı'nın altında kalan kişi sayısının da artmasına sebep oluyor. Dünyadaki tüm ortanın altındaki gelişmekte olan ülkeler ile en az gelişmiş ülkelerin sadece yılık borç faiz ödemesi yükü, aynı ülkelerin kendi ülkelerine verme gayretinde oldukları sosyal hizmetler ve sağlık hizmetleri bütçelerinin 1.4 katına çıkmış durumda. Aynı ülkelerin toplam borç servisi, söz konusu ülkelerin yıllık eğitim bütçelerinin yüzde 60'ına geliyor. Küresel tablo şuna işaret ediyor; iki 'siyah kuğu' küresel virüs salgını ve Rusya-Ukrayna Savaşı'nın tetiklediği 'küresel yoksullaşma'da gözlenen derinleşme dünya ekonomi-politik sistemi açısından 'alarm' vermekte ve artık ciddi bir 'güvenlik' sorunu oluşturmakta. Dünya nüfusunun yüzde 50'sinin küresel GSYH'dan sadece yüzde 8,5 pay aldığı bir küresel sistemde hala ciddi 'güvenlik tehdidi' olmadığına inanan var ise, bir an önce 'hayal dünyası'ndan uyanmalarını salık veririm.