Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, yıl başından bu yana, BM'nin 2022'de üzerinde hassasiyetle duracağı ve çalışacağı, hareketlendireceği alanları paylaşıyor. Guterres'in küresel çağrılardan birisi, 'Kovid- 19' ile küresel mücadelede artık 'acil yardım modu'na geçilmesi ve farklı kıtalar ile ülkeler arasındaki 'aşı eşitsizliği'ni ortadan kaldıracak adımlar konusunda hızlanılması. Küresel iklim değişikliği için 'gecikmeksizin acil eylem modu', 'sürdürülebilir barışın inşası' için yoğun çaba, insanlığı ve insanı dijitalleşmede, dijital dünyada önceliklendirme Guterres'in diğer öne çıkan başlıkları. Çünkü, dünyanın önde gelen uzmanları insanın 'dıjital köle'ye dönüştürülmesine yönelik risk ve tehditleri de yoğun bir şekilde tartışmakta. BM Genel Sekreteri'nin üzerinde durduğu bir diğer kritik başlık ise, 'küresel finans sisteminin transformasyonu'.
Guterres'in ifadesi gayet net: "Küresel finans sistemi ahlaki olarak iflas etmiş durumda. Zenginleri kayırıyor; fakirleri cezalandırıyor. Herkese hitap eden, finansal sistem ile reel sektör arasındaki uçurumu tartışmasız kapatan yeni bir mimariye ihtiyacımız var.'. Sorum şu; Türkiye'nin önde gelen 'neoliberal ortodoks' ekonomistleri, BM Genel Sekreteri'nin çarpıcı değerlendirme ve çağrısı için ne düşünüyorlar. Çünkü, ekonomi yönetiminin bir yandan küresel pandeminin Türkiye Ekonomisi üzerindeki etkileri bertaraf etmeye çalışırken, bir yandan da üretimi, istihdamı, ihracatı ve büyümeyi güçlü ve ayakta tutmak adına yürüttüğü politika seti açısından, kimi 'neoliberal ortodoks' ekonomistlerin düşük kredi faiz oranlarının bankacılık sektörü için 'iyi olmadığını' söylemeleri ne kadar çarpıcı.
Sanki, Türk Bankacılık Sektörü son 45 yılda, sektörün kaynak maliyeti ile kredi maliyetleri arasındaki dengeyi korumak adına son derece kıymetli bir tecrübeye hiç sahip olmamışlar gibi. 1990 yılların ikinci yarısından bu yana ivme kazanmış bir 'finansal sistem karlılığı-reel sektör karlılığı dengesizliği' sorununun ortasındayız, Küresel ölçekte, iki farklı alanda karlılık farkı küresel ölçekte 8 katına çıkmış durumda. BM Genel Sekreteri Guterres, küresel bir çağrı yaparak, bu ürkütücü açığı ortadan kaldıracak yeni bir mimari için ciddi bir çağrıda bulunuyor. Ne diyecek şimdi 'neoliberal ortodoks' ekonomistler? BM Genel Sekreteri'nin de yanıldığını mı söyleyecekler? Küresel borç sarmalı 280 milyar doların üzerine çıkmışken, küresel finans sistemindeki bugünkü anlayışın dünyayı bir iflasa sürüklemediğini mi iddia edecekler?
Esasen tüm çağrılar aynı noktaya çıkıyor; 'Bilinçli Kapitalizm' (conscious capitalism). Dünya ekonomisinin önde gelen ekonomilerinin artık yeni yükselen ekonomilere yönelik daha fazla 'empati' kurmaları gerekiyor. 'Bilinçli kapitalizm' ile, endüstrileşmeyi 'sıfır atık', 'yeşil enerji' ve adil gelir dağılımına dayalı yeni bir platforma oturtmam zorundayız. Unutmayalım, 'Küreselleşme 2.0' adil ve kapsayıcı değildi. Başarısız olmasının, dünya vatandaşlarınca kabul görmemesinin en önemli noktası buydu, hiç kuşkusuz. Bu nedenle, küreselleşme 3.0'ın adil ve kapsayıcı olması tartışılmaz bir öncelik arz ediyor. Bu defa, 'adil küreselleşme'nin (fair globalization) bölgesel ve küresel yoksullukla 'samimi' bir mücadeleyi içinde barındırması gerekiyor.