Dünya ekonomisinin bilhassa son 10 yıl içerisinde yaşadığı 'olağanüstü devinim', 'değişim çağı'nda ekonomi alanının kendini yeniden yapılandırması gibi bir süreci de beraberinde getirdi. Malum, dijitalleşme ve yüksek teknolojiye dayalı bu olağanüstü devinim, günlük hayatımızı da, iş hayatımızı da kökünden değiştirmekte. Yapay zeka teknolojileri, akıllı cihaz teknolojileri, sensor teknolojileri, drone teknolojileri ile birlikte, üretim ve tüketime yönelik tüm geleneksel kalıplardan, yeni yaklaşımlara, yeni süreçlere hızla geçiyoruz. Bu durum, 'konvansiyonel', bir başta değişle geleneksel üretim, istihdam ve büyüme modellerinin de geride kalmasına neden olmakta.
Bir tarafta 'Akıl Çağı' olarak tanımlanan, diğer tarafta 'Değişim Çağı' olarak tanımlanan böyle bir zaman dilimi açısından, konvansiyonel bir büyüme modelinden bahsetmek de artık mümkün değil. Bu nedenle, dünya ekonomisinin olağanüstü bir devinim gösterdiği, büyük değişimlerin yaşandığı böyle bir dönemde, ekonomik büyüme için de yeni yaklaşımlar da elbette konuşulmakta. Büyüme, ekonomi alanı açısından 3 temel kavramı bir araya getirmekte: verimlilik, sermaye ve istihdam. Bu 3 temel alanda da yeni yaklaşımlar öncelikli gündem maddesi. İşgücü verimliliği, sermayenin verimliliği gibi temel başlıklara yönelik yeni metodolojilerin yanı sıra, sermayenin maliyeti ve istihdamın arz ve talep güvenliği en temel tartışma başlıkları.
Son 10 yılda, dünya ekonomisinde yaşanan en büyük açmaz, teknolojik sıçramaların şirketler açısından sebep olduğu 'durmaksızın süregelen dönüşüm' sürecinin, teknolojiye adapte olabilen şirketler ile olamayan şirketler arasındaki verimlilik uçurumunu daha da derinleştirmesi bir yana, sürekli teknolojik dönüşüm içinde olan şirketlerin de verimliliği arttırmada ciddi manada zorlanmaları. Bu nedenle, ekonomik büyümenin 'itici güç'ü olan verimlilikteki inişli çıkışlı süreç, bir 15 yıl öncesine göre, son 15 yılda dünya ekonomisinde ortalama büyüme performansında da gözle görülür bir zayıflamaya sebep oldu. Yüksek teknolojiye daha hızlı adapte olabilmiş olan firmalarla ile olamamış firmalar arasında artan verimlilik ve karlılık uçurumu; önde gelen ekonomilerin çoğunda aynı zamanda bir yatırım iştahsızlığına sebep olmuş durumda.
Bu nedenle, bilhassa X Kuşağı ile karşılaştırıldığında, Y Kuşağı'ndan çıkan girişimci sayısında bir zayıflama kendisini hissettiriyor. Bu nedenle, bilhassa Y kuşağını girişimci ve yatırımcı olmaya daha fazla özendirmek adına, yüksek teknolojiye dayalı 'yeni nesil' verimliliğin önünü açabilmek adına, hem sermayenin ucuzlaması, finansman imkanlarının zenginleştirilmesi, hem de istihdama yeni beceriler, yüksek teknolojiye adapte olabilecek yeni eğitim-öğretim kabiliyetleri kazandırmak gerekiyor. 'Kovid-19' küresel pandemisiyle birlikte, çalışma yaşamının yüksek teknolojiye dayalı olarak yeniden tasarlanması artık hiç bir ülkenin, hiç bir firmanın göz ardı edebileceği bir süreç değil. Bu nedenle, işgücü verimliliğini arttırabilmek adına, artık yeni yaklaşımlar, yeni teşvik ve ödüllendirme mekanizmaları oluşturmak gerekmekte.
Almanya'nın Makroekonomi ve Konjunktür Araştırmaları Enstitüsü'nün (IMK) Ekonomi Direktörü Sebastian Dullien, BioNTech'in bu yıl Alman ekonomisinin büyümesine tek başına yüzde 0,5 oranında katkı sağlamasını beklediklerini açıklaması ve bu oranın Almanya'nın 2021 büyümesinin sekizde birine karşılık gelmesi, yüksek teknolojiye dayalı 'yeni nesil' verimliliğin ülke ekonomilerinin büyüme patikasında nasıl bir değişim yaşanacağına en somut örneği oluşturuyor.