Dünyanın önde gelen uluslararası kuruluşlarına, OECD, IMF, Dünya Bankası, DTÖ'nün öncelikli gündemine bakıyorum; TCMB yönetiminde gerçekleşen değişimden, 'bir kaşık suda fırtına koparma' gayretindeki 'tantanacı' iktisatçıların, bilinçli bir şekilde Türkiye'nin ekonomik gündemini küresel alandaki tartışmalardan koparma ve 'sığ' sularda 'kur dalgalanması' üzerinden 'felaket senaryosu' üretme gayretleri ibret verici. TCMB'nin yeni yönetiminin net duruşuna rağmen, sermaye hareketlerinden, bankalardaki DTH'lara kadar uzanan 'akla ziyan' manipülasyonlarla; para politikası rotasına yönelik 'yalanlar'la örülmüş 'algı operasyonu'na her defasında prim verilmesi ve paniğe kapılma görüntüleri de insanın içini acıtıyor.
Kovid-19 sonrası döneme yönelik olarak, küresel çapta gözlenecek 'rekabet savaşları' için ciddi hazırlıklar hızlanmış durumda. Dünyanın önde gelen ülkelerinin sağlık, haberleşme ve iletişim, ulaştırma, lojistik ve enerji alt yapılarını hızla gözden geçirdikleri, yeni alt ve üst yapı yatırım paketleri açıkladıkları; dünya ekonomisi ve küresel ticareti ayakta tutmak adına, genişletici para ve maliye politikası çağrılarının ardı ardına devam ettiği bir konjonktürden geçiyoruz. Bu nedenle Türkiye'nin büyüme patikası ile fiyat istikrarı- finansal istikrar kavramları arasında, üretimi, istihdamı ve ihracatı sürdürülebilir kılacak çözümlerden, yaklaşımlardan bambaşka bir alana savrulmuş bir grup ekonomistin 'feryat figan' sıkılaştırılmış para politikası hezeyanlarıyla uğraşıyoruz.
Su satırları kaleme aldığımız dakikalarda, ABD Başkanı Biden'ın açıkladığı 2,25 trilyon dolar tutarındaki altyapı ve istihdam programında paylaştığı detaylar, söz konusu 'tantanacı' iktisatçılarla neden anlaşamadığımızı teyit eder mahiyetteydi. ABD'de hali hazırda, 10 milyon evin ve 400 bin okul ile kreşin temiz ve sağlıklı suya ulaşabilecek alt yapısı yok. 20 bin milden fazla karayolu, demir yolu ve şehirlerdeki ana caddelerin modernize edilmesine ağırlık verilecek. Başkan Biden'ın ifadesi ile, interneti dünyaya kazandırmış olan ABD'de milyonlarca kişinin, taşranın yüzde 35'inin halı hazırda internete ulaşımı yok. Biden, şu noktayı net olarak vurguluyor: "pandemi ekonomik bölünmüşlükleri daha kötü hale getirdi".
Ekonomistlerle anlaşamadığımız nokta net; kimse enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarı bir kenara bırakılsın demiyor. Ancak, 'Kovid-19' sonrasına yönelik olarak, Başkan Biden ile birlikte küresel sistemdeki konumunu, liderlik rolünü yeniden yapılandıran ABD, İngiltere ve AB'yi de yanına çekerek; yeni bir alt ve üst yapı hamlesi; uluslar üstü şirketlerin vergilendirilmesi, küresel iklim değişikliği ve 'yeşil gelecek' temaları üzerinden, Çin ve Rusya'ya karşı 'demokratik' değerleri önceliklendiren yeni bir küresel ve bölgesel işbirliği dönemi başlatmak istiyor. Bu nedenle, Çin'in artan baskısıyla baş etmek için, Atlantik İttifakı'nın kendine çeki düzen vermesi gerekmekte.
Soru basit; 'fiyat istikrarı tek önceliğimiz' inatlaşmasıyla, küresel sistemdeki bu devinimden, yeniden yapılanma arayışından ve yeniden dağıtılan rollerden Türkiye'yi mahrum mu bırakacağız; yoksa fiyat-finansal istikrar ikilisi ile üretim, istihdam ve ihracat arasında gerekli dengeyi gözeterek, Türkiye'yi geleceğe mi odaklayacağız?