Gerek BM Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), gerekse de Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) 'süpersonik' dijitalleşmenin iş yaşamı, istihdam, işçiişveren ilişkileri ve işgücü verimliliği üzerindeki etkileri açısından pek çok çalışma ve rapora imza atıyor. ILO'nun 23 Şubat, yani bu hafta yayınlanan son 'Dünyada İstihdam ve Sosyal Görünüm 2021' raporu, dünyada son 10 yılda dijital çalışma platformları 5 kat büyüdüğüne işaret ediyor. Bununla birlikte dijital çalışma platformlarındaki bu büyüme, insana yakışır iş olanakları oluşturmak ve işletmelerin daha tutarlı bir sürdürülebilirlik ortaya koyabilmeleri adına, ülkeler ve uluslararası kuruluşlar arasında politikaları oluşturmak adına, küresel bir diyalogu ve düzenleyici işbirliğini gerektiriyor.
Söz konusu dijital çalışma platformları aracılığıyla, iş yaşamının dijitalleşmesi özellikle kadınların, gençlerin ve ne yazık ki geleneksel istihdam piyasalarında 'ötekileştirilen' engellilerin bilhassa işgücüne dahil olmaları adına, son derece değerli yeni iş olanakları sağlıyor. Dijital çalışma platformları sayesinde artan çalışan sayısının sağladığı geniş iletişim ve tedarik ağı ise, şirketler, firmalar için daha geniş kendi müşteri ağının da ötesinde, farklı becerileri, kabiliyetleri olan bir işgücüyle çalışma fırsatı da veriyor. ILO'nun raporu istihdamın dijitalleşmesinin iki şekilde kendini gösterdiğini belirtiyor. Birincisi, ekonomik faaliyetlerin, işlerin çalışanlar tarafından çevrimiçi ve uzaktan yapıldığı internet temelli çevrimiçi platformlar.
İkincisi ise, UBER şoförleri, taksi sürücüleri ve teslimat kuryeleri gibi sahada yer alan ve dijitalleşmenin tüm imkanlarını kullanmaları gereken çalışan kesiminin işleri yürüttüğü dijital platformlar. Buraya kadar ki tespitler, istihdamın dijitalleşmesinin iyi yönleri. Bir de, aynı sürecin zorlu yönlerini veya çalışanlar için risk oluşturan noktalarına da bakalım. Birinci nokta, bu tür dijital platformlarda çalışanlarının aşırı uzun mesai koşulları. Geleneksel istihdam piyasasının günlük çalışma süresi dünyanın bir çok ülkesinde 7 saatle sınırlı iken, bu alanda çalışma süreleri 9,10, hatta 12 saati bile bulabiliyor. İkinci bir nokta, bu tür dijital çalışma platformlarını yürüten şirketlerin, firmaların sıklıkla kayıt dışı istihdam çalıştırmaya ve çok sık çalışan değiştirmeye meyilli olmaları.
Bu nedenle, düzenli bir iş ve gelir riski, sosyal güvenlik sisteminin koruma imkanından mahrum olma riski, örgütlenme ve toplu pazarlık haklarına erişim olmaması gibi başlıklar küresel ölçekte istihdama yönelik riskler olarak karşımıza çıkmakta. Rapor hazırlanırken, bilgilerine başvurulan 12 bin çalışan, çalışma saatlerinin genellikle uzun ve belirsiz olmasından ve yarısı da saatte 2 doların bile altında para kazanmaktan şikayet etmişler. Faaliyetlerini geleneksel yöntemlerle sürdüren ve henüz dijitalleşmemiş KOBİ'ler ise, bu tür dijital platformların kayıt dışı istihdam çalıştırmasından ve aradaki iş yapma maliyeti farkından dolayı, haksız rekabete işaret ediyorlar. Bu nedenle, ulusal ve uluslararası düzeyde geniş kapsamlı düzenlemeler hem istihdamın hakkının korunması, hem de sektörlerde haksız rekabetin önlenmesi adına kritik önemde.