Türkiye'nin en iyi haber sitesi
KEREM ALKİN

‘Küresel istikrar’ın teminatı ‘Güçlü Türkiye’

'Bahar Kalkanı' Harekatı'yla, İdlib'teki insanlık trajedisini ve Suriye Rejimi'nin 'acımasız' saldırılarını durdurmak ve rejimin 'kolunu, kanadını kırmak' üzere yürütülen operasyonlar, kritik önemde. Bilhassa, son 3 yılda yaşanan bunca bölgesel gelişme; ABD, Rusya, Avrupa Birliği, Çin ve İran, bölgede kimi noktalarda benzeşen, kimi noktalarda ise ayrışan çıkarları olan bu ülkelerin Roma mitolojisindeki 'Janus' gibi, iki yöne bakan, iki başlı bir yaratık gibi, pek çok 'çifte standart' oluşturdukları, 'ikircikli' bir davranış seti içerisinde olduklarına işaret ediyor.
Condoleezza Rice'nın, yazıyı kaleme aldığı dönemde Beyaz Saray Güvenlik Danışmanı, sonrasında da Dışişleri Bakanı olarak, 7 Ağustos 2003'de Washington Post'ta kaleme aldığı 'Ortadoğu'yu dönüştürmek' başlıklı makalesi, ABD'nin 2. Dünya Savaşı sonrası nasıl 'Avrupa'yı dönüştürdüyse, bu defa da Ortadoğu'yu dönüştürmek adına önemli bir rol üstlenmesinin vaktinin geldiğine; ABD'nin dostları ve müttefikleriyle birlikte, 22 bölge ülkesinin uzun soluklu transformasyonu için görev alması gerektiğine işaret ediyordu. Çünkü, 'böyle bir dönüşümün yapılmaması halinde, bölgedeki sosyo-ekonomik ve siyasi tablo, bölgede istikrarsızlık ve ABD için ise bir 'tehdit kaynağı' anlamına gelmekte'ydi.
'Büyütülmüş Ortadoğu Projesi' olarak adlandırılan bu süreç, son 17 yılda, pek çok yakıştırma, suçlama ve eleştiriye konu oldu. Bu sürecin, 'ABDİsrail askeri-güvenlik işbirliği projesi' olduğu, 22 bölge ülkesinin sınırlarını değiştirmeyi; içinden üç, dört ayrı özerk bölge veya ülkenin çıkmasını önceliklendiren bir proje olduğu gerek ABD içi, gerekse de dünya ölçeğinde pek çok uzman, STK, düşünce kuruluşu veya siyasetçi tarafından dile getirildi. Bugün gelinen tablo, iddialar, savlar, eleştiriler, suçlamalar, reddetmelerin de ötesinde, tüm Ortadoğu'yu ve Körfez'i kaplayan bir 'gerginlik, güvensizlik, istikrarsızlık' atmosferi içerisinde, 'tarifi zor' bir 'insanlık trajedisi'nin içerisinde olduğumuza işaret ediyor.
Bu noktada, son 17 yılda, gerçekleştirdiği ekonomik ve demokratik reformlarla, Avrasya'nın 'insanlık vahası' konumunu perçinleyen Türkiye, doğusundaki ve güneyindeki pek çok ülkenin vatandaşları açısından 'tek' sığınabilecekleri ülke konumuna geldi. Türkiye, Asya'dan bölgesine uzanan 'insanlık trajedisi'nden, salt Asya, Ortadoğu, Körfez ve Afrika'daki çıkarlarına odaklanmış ülkelerin sebep olduğu tüm felaketlerden kaçanları korumak adına, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde, tarihine ve geleneklerine yakışır bir vakur duruşla, tüm 'sert güç' ve 'yumuşak güç' unsurlarını sahaya sürerek, bir 'insanlık ve kurtuluş operasyonu' yürütüyor.
Asya-Pasifik ile Atlantik arasında 'ağırlık merkezi rekabeti'nin, 'koridor savaşları'nın en sertleştiği, en acımasızlaştığı böyle bir dönemde, bilhassa 'yerli-milli' savunma hamlelerinin getirdiği özgüven ve hareket kabiliyetiyle, Türkiye bu 'küresel kapışma'daki 'mutlak ve vazgeçilmez ağırlığı'nı dosta ve düşmana her yönüyle kabul ettiriyor. Merhum Hocamız Prof. Dr. Erbakan'ın ifade ettiği gibi 'bir gün mesele Suriye olursa, bilin ki hedef Türkiye'dir' sözünü asla unutmayarak, önümüzdeki 25 ve 50 yıl için, 'ancak güçlü bir Türkiye bölgesel ve küresel istikrarın teminatıdır' gerçeğinin hakkını verecek bir birlik-beraberlik ve odaklanma içinde olacağız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA